27 Ekim 2015 Salı

20.yy Savaş Gemileri ve Sınıfları

Battleship/Zırhlı/Savaş Gemisi:   Savaş gemileri, diğer adıyla zırhlılar 20.yy'da donanmaların tabiri caizse ağır abileriydiler. Özellikle Birinci Dünya Savaşı öncesinde bu gemiler ulusal gücün simgesi haline gelmişlerdi. Bunlar tonaj olarak ağır, alınacak hasara dayanmak için kalın zırhlarla korunan, 305mm/12 inçten büyük ana silahlar taşıyan büyük gemilerdi ve donanmaların ana unsurlarını oluşturuyorlardı. İkinci Dünya Savaşı'nda hem tasarımlarının zirvesine ulaştılar hem de tarih sahnesinden çekildiler. Bu dönemde Alman DKM Bismarck, Amerikan Iowa sınıfı ve Japon Yamato sınıfı gemiler ortaya çıktı.
(Altta USS Iowa’nın ön ana taretleri ve 406 mm’lik topları.) 
image
                    Bismarck, 250 metre uzunluğu, 50 bin tonu aşan ağırlığı ve 30 knota varabilen hızı ile kız kardeşi "Kuzey'in yalnız kraliçesi" Tirpitz ile birlikte donanmanın gururu haline geldi. Zırh kalınlığı kemer boyunca 320 mm iken taretlerde 360 mm'ye ulaşıyordu. Gemi her biri 380 mm'lik 2'şer top taşıyan 4 taretle silahlandırılmıştı. Japon ve Amerikan okyanus canavarlarına kıyasla kalibre olarak düşük olan bu topların yüksek namlu çıkış hızı, bu açığı kapatıyordu.
(Altta DKM Bİsmarck)
image
                    Iowa ise Amerikan savaş gemisi tasarımlarının zirvesini oluşturur. Zaten Amerika'nın dizayn ettiği ve ürettiği son savaş gemisi sınıfıdır. Bu gemilerden sonra USS Montana tasarlanmış fakat üretilmemiştir. USS Iowa, USS Missouri, USS New Jersey ve USS Wisconsin Iowa sınıfına ait dört gemidir. 406 mm/16 inçlik 3'er top taşıyan 3 ana taretle silahlandırılan bu gemilerde, alınan dersler sonucunda hava savunmasına da önem verildi ve etkili hava savunma silahları monte edildi. Zırh kalınlığı kemerinde 310, taretlerde ise 500 mm'ye ulaşıyordu. Uzunlukları 270 metreyle modern uçak gemilerine yakın, hatta bazılarından uzundu. Bu gemiler bir süre hizmetten çıkarılmış, daha sonra tekrar modernize edilerek hizmete alınmışlardır. Hatta USS Missouri Körfez Savaşı'nda ana silahlarını Irak hedeflerine ateşlemiştir. Gemiler daha sonra tekrar hizmet dışı edildi. Şu anda müze gemi olarak hizmet vermekteler.
(Altta Iowa sınıfı gemi ana taretlerini ateşlerken) 
image
                   Japonlar ise 73 bin tonluk yüzen dağ Yamato'da top kalibresini 460 mm'ye taşıdılar. Bir geminin taşıdığı en büyük silah buydu. Ayrıca geminin zırhı kemerde 410 mm, taretlerde 650 mm idi. Bu haliyle batırılamaz görünen Yamato da uçakların hışmından kurtulamadı. Yapılan en büyük savaş gemisi Yamato idi. Yamato sınıfı için 4 geminin yapılması düşünülmüş, Yamato ve kız kardeşi Musashi tamamlanmıştı. Shinano ise kızaktayken yapımından vazgeçildi ve uçak gemisine dönüştürüldü. Dördüncü gemi ise kızağa bile konmadı. Musashi de Yamato gibi Amerikan uçak gemilerince batırıldı.
(Altta efsanevi Yamato) 
image
     Cruiser/Kruvazör: Kruvazörler kullanım ve tasarım özellikleri açısından kendi aralarında da ayrıma uğrarlar. Hafif kruvazörler, ağır kruvazörler ve savaş kruvazörleri şeklinde sınıfları mevcuttur. Bu gemiler sürat avantajını kullanarak savaş gemilerine deniz muharebelerinde destek olacak etkili bir atış desteği sağlamak amacıyla tasarlanmışlardır. Aynı zamanda bunlar kendi başına görev yapabilecek en küçük gemi sınıfıdır.
                   Hafif kruvazörler genellikle 127-155 mm çap aralığında toplarla donanmış ve tonaj olarak hafif, hızlı ve ince zırhlı gemilerdi. Görevleri ticari filolara korsan kruvazör harekatları düzenlemek ve genel anlamda filoyu düşman destroyerlere ve hava saldırılarına karşı korumaktı. 
(Altta hafif Amerikan kruvazörü USS Cleveland. 185 metre uzunluğundaki gemi 150 mm’lik toplar ve standart 127 mm'lik ikincil silahlar taşımaktaydı. 127 mm'lik toplar Amerikan battleshipleri ve kruvazörleri için standart ikincil silahlar sayılır. Birçok destroyerinse ana silahı olarak kullanılmış güvenilir bir silahtır.)
image
                   Ağır kruvazörler 203 mm silahlar taşıyorlardı. Hafif kruvazörlere göre nispeten daha iyi bir zırh korumasına sahiplerdi fakat yine de bir zırhlı ile boy ölçüşmeleri zordu. Güçlü topları ve hızları sayesinde düşman hafif kruvazörlerini avlamak veya kendi sınıfındaki hedeflere karşı savaşmakla görevliydiler. Bazı durumlarda Prinz Eugen, Bismarck operasyonunda görüldüğü üzere düşman zırhlısı ile savaşan kendi zırhlılarına ateş desteği sağlamışlardır.  
(Altta 212 metre uzunluğu ile Alman ağır kruvazörü Prinz Eugen. 203 mm’lik, zırh delme kabiliyeti çok yüksek silahlarla donatılmıştı. En tipik ağır kruvazör dizaynlarındandır.)
image
                   Savaş kruvazörleri ise zırhtan kısılmış savaş gemileri gibiydiler. 203 mm'den büyük silahlar taşıyorlardı. Tasarımları savaş gemilerine benziyordu, maliyetleri ve büyüklükleri ise savaş gemileri ile neredeyse aynıydı. Taşıdıkları büyük silahlar ve kruvazörlere göre nispeten kalın olan zırhları sebebiyle biraz daha yavaştılar. Yine de savaş gemilerine karşı sürat üstünlüğü onlardaydı. Bu sürat üstünlüğü ile düşmana hızlıca saldırabilecekleri, başa çıkamayacakları bir savaş gemisi ile karşılaştıklarında ise ondan kaçabilecekleri hesaplanıyordu. Birinci Dünya Savaşı açısından bu mümkün olabilirdi de. Fakat İkinci Dünya Savaşı boyunca özellikle atış kontrol sistemleri ve radarın gelişmesi ile birlikte, bu hesaplar pek tutmadı. Sürat için zırhtan vazgeçmenin, savaş kruvazörleri için ölümcül sonuçlar doğurduğu anlaşıldı. Yüksek kalibreli savaş gemisi toplarının attığı zırh delici mermilere karşı gereğinden az zırhlı olmakla hiç zırha sahip olmamak neredeyse aynı kapıya çıkıyordu. İngiliz Kraliyet Donanması'nın gururu ve bayrak gemisi olan savaş kruvazörü HMS Hood bunu DKM Bismarck karşısında çok acı tecrübe etti ve Bismarck sadece 5 ful salvoda (Ful salvo, geminin tüm taretlerindeki topların ateşlenmesi) HMS Hood'u batırdı.
(Altta HMS Hood, 381 mm’lik toplar taşıyan, 262 metre uzunluğundaki ünlü İngiliz savaş kruvazörü. Büyüklüğüne rağmen yalnızca 47 bin ton olan ağırlığı onun battleshipler ile olan farkını ortaya koyar. Kendisi ile hemen hemen aynı uzunlukta olan Yamato, zırhı ve büyük silahları nedeniyle yaklaşık 73 bin ton gelmektedir.)
image
                   İkinci Dünya Savaşı sonrasında kruvazörler de savaş gemileri ile aynı kaderi paylaştılar ve donanmalardan yavaş yavaş silindiler. Günümüzde savaş kruvazörü olarak sınıflandırılabilecek tek gemi Rusya'nın Sovyetlerden kalma Kirov Sınıfı gemileridir. Bu gemiler İkinci Dünya Savaşı'nda kullanılan savaş gemileri ile neredeyse aynı boydadır. Bu boyuttaki gemileri kullanan tek donanma da Rus Donanması'dır.
(Altta Kirov sınıfı savaş kruvazörü. Modern kruvazör elbette üzerinde top taretleri taşımıyor. Bunun yerine yıkıcı füzelere sahip. 252 metre uzunlukta.) 
image
       Destroyerler: Destroyerler yüksek hıza ve manevra kabiliyetine sahip destek gemilerdir. Bu sebeple ana silahları çok küçük, zırhları çok çok inceydi. Hareket kabiliyeti için bunlardan vazgeçilmiş ve hafiflik sağlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı döneminde daha çok sahil koruması için düşünülmüş gemilerdi ve açık denizlerde görev yapmaya uygun değillerdi. İkinci Dünya Savaşı ile beraber donanmalarda önemli bir yer edindiler. Destroyerlerin ana vurucu gücünü torpidolar oluşturmaktaydı. Silah olarak 76 mm veya daha büyük silahlarla donatıldılar fakat bu nadiren 150 mm'ye ulaşıyordu. Yüksek hareket kabiliyetleri nedeniyle düşman gemilere torpido saldırıları yapmak için kullanılırlardı. Ayrıca savaş gemileri, uçak gemileri ve kruvazörlerden oluşan filolara destek olur, onları denizaltı saldırılarına karşı korurlardı. Bu amaçla su altı bombaları ile donatılırlardı. Ayrıca uçak gemilerinin ortaya çıkışından sonra filoya uçaksavar desteği vermek için de kullanılmışlardır.
(Altta Amerikan destroyeri USS Benson. 103 metre uzunluğundaki bu gemi 533 mm’lik 10 torpido tüpü ateşleme kabiliyetine sahipti. 127 mm’lik küçük topları kendi sınıfından düşman destroyerlere karşı savaşabilmek ve filoya hava savunma desteği vermek için kullanılıyordu.) 
image
                   Modern zamanlarla birlikte destroyerlerin donanmalardaki önemi giderek arttı. Devasa savaş gemilerinin meydandan çekilişinden itibaren uçak gemileri ve destroyerler ana gemiler haline geldiler. Günümüzde özellikle Amerikan destroyerleri çok yüksek ateş gücüne sahip gemilerdir. İkinci Dünya Savaşı'nda devasa bir savaş gemisinin 15-20 salvoda vurabilip, etkisiz hale getirebileceği bir hedefi tek bir füze atışıyla ortadan kaldırabilmektedirler.
(Altta, modern destroyerler.)
image
       Uçak Gemileri: Deniz savaşlarını kökünden değiştiren gemilerdir. Savaş gemilerini tarih sahnesinden sildiler. İlk başlarda yük gemilerinden yahut yapımı tamamlanmamış savaş gemisi gövdelerinden devşirilen basit uçak platformlarıydılar. Fakat İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru USS Midway gibi önemli uçak gemileri ortaya çıktı. Bugün USS Nimitz gibi uçak gemileri küçük ülkeleri ortadan kaldırabilecek ateş gücüne sahip önemli silah platformlarıdır. Artık küresel gücün simgesi uçak gemileridir.
(Altta, 296 metre uzunluğu ile USS Midway)
image
                   Yine de ben kendi adıma uçak gemilerini sevemem bir türlü. Savaş gemilerinin ortadan kalkmasına sebep olduklarından dolayı muhtemelen. Savaş gemileri... Açık denizlerde karşı karşıya gelen, birbirlerine sırayla salvolar gönderen, büyük, zırhlı ve azametli devlerdir onlar. Gerçekten de savaş gemileri son şövalyelerdir. DKM Bismarck ve HMS Hood'un o efsanevi mücadelesi.. Herhalde bütün gün güvertesinde oturup USS Iowa yahut Yamato'nun ana silahlarını ateşlemesini izleyip dinleyebilirdim. Uçak gemilerine bu yüzden soğuğumdur her zaman. Düşünsenize USS Missouri ve Yamato'nun yapabileceği muhtemel bir düelloyu elimizden aldı onlar. Kuzey’in yalnız kraliçesi lakabını alacak kadar güzel olan Tirpitz’i de. 

16 Ekim 2015 Cuma

Averof'tan Yerli Uçak Gemisine




 
                             Yüzlerce yıl boyunca denizlerde egemenlik eşittir Dünya'da egemenlik anlamına geldi. Denizlerde güçlü olan, ticaret yollarını da kontrol etti, uzak diyarlardaki kaynakları elde etme konusunda hep bir adım önde oldu. İngiltere'ye zirveyi yaşatan, üzerinde güneş batmayan imparatorluğunu elde tutmasını ve yönetmesini sağlayan bu deniz gücü ve bunun mümkün kıldığı imkanlardı. Günümüzde egemenliği elinde bulunduran Birleşik Devletler'in donanmasının tonaj olarak tüm diğer devletlerin donanma tonajından büyük olması herhalde bir fikir veriyordur.
                             Dolayısıyla donanmaları oluşturan üstün nitelikli gemiler, milli gücün birer simgesi haline geldi. Bunlardan en önemlisi ve tarihin akışını değiştireni herhalde HMS Dreadnought olmuştur. Bu gemi askeri denizciliği o denli etkilemiştir ki, adı zırhlı savaş gemisi kavramıyla eşdeğer hale gelmiş, döneminde inşa edilen zırhlı savaş gemilerini ifade etmek için dreadnought (dretnot) sınıfı şeklinde kullanılır olmuştu. Ondan önce inşa edilen gemiler pre-dretnot, yani ön dretnot olarak adlandırıldı. 1906 yılında göreve başlayan bu gemi artık emperyal gücün yeni simgesiydi ve onlara sahip olmak Dünya'da söz sahibi olmanın, güç sahibi olmanın nişanesi sayılıyordu. Dolayısıyla bu durum genel bir silahlanma yarışının fitilini ateşledi. İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer emperyal güçler denizlerde bu yarışa dahil oldular. Kendi donanmalarını bu yeni ve güçlü silahla donatma çabasına giriştiler.
                                         (Altta HMS Dreadnought)



                             Tabi bu yarış yalnızca küresel güçler ile sınırlı kalmadı. Eskiden onların arasında olan, yeniden bu güçlerin arasına katılma hayalleri kuran irili ufaklı ülkeler de en azından bölgelerinde söz sahibi olabilmek için dişlerinden tırnaklarından arttırdıkları birikimleri ve dev kaynakları bu gemilere sahip olma amacına harcadılar.
                             Yunanlıların bu konuda gösterdiği çabalar bizi de derinden etkilemiş, şu ara gündemde olan uçak gemisi yahut yavrusu olan havuzlu çıkarma gemileri sahibi olarak bölgede söz sahibi konuma yükselme idealimiz gibi, bir milli gemiye sahip olma çabamızın fitilini ateşlemiştir. Yunanistan, 1910-1911 arasında İngilizler ile birlikte yürüttüğü donanma modernizasyonu sonucu Ege'de oldukça iyi bir pozisyona yükselmiş, manevra kabiliyetinde gözle görülür iyileşmeler gerçekleşmişti. Sonuçta 1912'de donanmaya İtalya'dan alınan modern zırhlı kruvazör Averof'un katılmasıyla Ege'de dengeler kökünden değişti. Averof o dönem için oldukça modern ve hızlı bir kruvazördü. Tek başına tüm Osmanlı donanmasını kontrol altında tutabiliyordu. Kendi başına Balkan Savaşlarında Anadolu'dan, Rumeli'ye yardım göndermemizi engellemiş, Osmanlı donanmasının Çanakkale Boğazı'ndan çıkmasına izin vermemişti. Osmanlılar Yunanistan'ın Averof atağına cevap vermeye çalıştı ve SMS Moltke gibi modern Alman gemilerinden almak istediler fakat yüksek maliyetler nedeniyle bundan vazgeçildi. Bunun yerine Almanya'dan modası geçmiş iki ön-dretnot alındı. Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis adı verilen zırhlılar acınacak haldeydi. Telefonları çalışmıyor, mesafe ölçerleri bulunmuyordu. Gemilerin tüm kritik bölgeleri örneğin su pompaları korozyona uğramıştı ve herhangi bir hasar sonucunda geminin kalan kısımlarının su almasını önleme amacıyla yapılan su geçirmez kapılar kapanmıyordu. Hamidiye ve Mecidiye kruvazörleri ile birlikte Osmanlı Donanmasının Balkan Savaşlarında çekirdeğini oluşturan bu dört gemi Averof karşısında varlık gösteremediler.
                                                (Altta Averof Zırhlı Kruvazörü )





                              Dolayısıyla gelen ezici yenilgi sonucu tüm yurtta modern bir zırhlıya sahip olma refleksi gelişti. Donanma Cemiyeti kuruldu ve kahvehanelerde ve benzeri yerlerde “Kendimize ait modern bir zırhlıya sahip olma” amacıyla halktan bağış toplandı. Sonuçta Reşadiye ve Sultan Osman gemileri için halktan toplanan paralarla İngiltere'ye sipariş verilir. Yapımı sürecinde, inşaatın gerekli şartlara uygun devam edip etmediği husunda rapor verecek yerli uzman olmadığı için, bu konudaki raporlar bile İngiliz mühendislerden alınmıştır.
                              Gemilerin tamamlanmasına yakın, Rauf Bey nezaretinde 1200 mürettebat Londra'ya gitti. Ayrıca gemilerin son taksiti de çoktan yola çıkmıştı. Ne var ki bu sırada Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi sonucu İngiltere gemilere el koyma kararı aldı. Dolayısıyla bu gemileri donanmamıza katamadık. Sonuçta gücün simgesi olan zırhlılara kavuşma ve eski emperyal günlerimize dönme hayali yollarımızı Almanya ile kesiştirdi. Küresel gücün bilek zoruyla paylaşıldığı Birinci Dünya Savaşı'na, İngiltere tarafından el konulan gemilerimizin yerine Almanya'dan “satın aldığımız” Goeben ve Breslau ile girdik. Sonrası hepimizin malumu.
                                (Altta eski SMS Goeben/ Yeni adıyla Yavuz Kruvazörü)




                             Günümüzde yine küresel iplerin gerildiği, her alanda ve satıhta güç mücadelesinin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Yine prestij amacıyla, söz sahibi olma amacıyla yerli havuzlu çıkarma gemilerinin ya da uçak gemilerinin peşindeyiz.
                             Sonuçta İkinci Dünya Savaşı ve uçak gemileri sayesinde uçakların denizlerde de egemen olması, dretnot gibi zırhlı savaş gemilerinin çağını bitirdi. Bu dönemde uçak gemileri genellikle diğer gemilerden devşirilen basit platformlardan ibaretti. Savaş sonrası dönemde teknolojileri birçok evrimden geçti ve ateş güçleri küçük ülkeleri ortadan kaldırabilecek boyutlara ulaştı. Artık günümüzde küresel güç olmanın yeni nişanesi uçak gemilerine sahip olmak demek. Çin yakın zamana kadar BM'in kilit beş ülkesi içerisinde uçak gemisine sahip olmayan tek ülkeydi. Bu açığını kapatmak için ne kadar çalıştığını biliyoruz. Sözde turistik amaçlarla alınan ve boğazlarımızdan geçirilen Varyag hadisesi hala akıllarımızda. Bugün Varyag uçak gemisi olarak Çin donanmasında hizmet veriyor ve bu gemiden elde edilen teknolojik birikim ile Çin yeni uçak gemilerinin inşasına da başlamış durumda.
                             (Başlangıçta uçak gemileri başkaca gemilerden devşirilen basit platformlardan ibaretti. Örneğin altta görülen USS Langley bir kömür gemisinden uçak gemisine dönüştürülmüştü.)




                               Tabi uçak gemisi sahibi olmak bizim boyutlarımızda bir ülke için gerçekçi bir hedef değil. Gerekli bir hedef de değil. Türkiye Çin ile Tayvan konusunda çekişen yahut Güney Amerika civarındaki ekonomik çıkarlarını koruması gereken bir ülke değil. Dolayısıyla uçak gemisi gibi ultra pahalı bir yatırım son derece gereksiz. Zira problem yaşadığımız ülkeler genellikle yurttan kalkan uçaklarımızın menzilinde bulunuyor. Üstelik sadece uçak gemisini yapmakla da bitmiyor. Türkiye'nin şu an elinde bulunan donaması kadar bir gücü de, uçak gemisinin korunması için ona refakat amacıyla kullanması gerekiyor. Dolayısıyla uçak gemisi ve küresel güç hedefi şu aşamada bir hayal.
              (Altta Amerikan Donanması'nın en önemli uçak gemilerinden USS Nimitz görülmekte. 330 metrelik boyu, 90 uçak taşıma kapasitesi ve çeşitli füzeleri ile Dünya'nın en önde gelen uçak gemisidir. ABD'nin önümüzdeki yıllarda donanmasına katmayı hedeflediği yeni nesil uçak gemilerinin tanesinin 18 milyar dolara mal olması bekleniyor.)




                            Fakat havuzlu çıkarma gemileri açısından durum böyle değil. Kıbrıs Savaşı yahut daha yakın dönemde Libya'dan vatandaşlarımızı tahliye ederken çektiğimiz zorluklar düşünülürse donanmamızın böyle gemilere sahip olmasının elzem olduğu su götürmez bir gerçek.  Bunlar uçak gemilerine göre daha küçük ve ucuz, bünyesinde birkaç tane uçak taşıyabilen gemiler. Tabi bir uçak gemisi gibi 50-70 tane uçak taşıyamazlar sayı genellikle 7-10 civarı olur. Bunun yanında belli sayıda tank, zırhlı araç ve piyadeyi, helikopterler ile birlikte bir bölgeye hızlıca çıkarabilirler. Kıbrıs, Yunan adaları vb sorunlu bölgelere müdahale imkanı açısından çok önemli bir atılım bu. Burada hemen belirteyim. Bu oralara müdahale edelim, gemiyi aldık hadi Kıbrıs'ta tekrar savaşa girişelim mantığıyla yazılmış bir şey değil. Zaten ülkeler savaşmak için değil, savaştan caydırmak için silahlanırlar. Bakın ABD'de atom bombası vardı, Japonya'da yoktu.. ABD çekinmeden bombayı kullandı. ABD'de atom bombası vardı, SSCB'de atom bombası vardı.. Soğuk Savaş asla sıcak savaşa dönüşmedi. Çünkü iki tarafın da sahip olduğu ölümcül kitle imha silahları, tarafları savaştan caydırdı.
  (Türkiye'nin sahip olmayı düşündüğü birkaç uçak da taşıyabilen havuzlu çıkarma gemilerine verilebilecek en güzel örnek. Ne yazık ki bazı komik gazetelerde yazılan haberler gibi Batı'ya korkudan çığlık attırabilecek bir silah platformu değil. Böyle haberlerle neden komik duruma düşürür bir ülke kendisini anlamakta zorlanıyorum.)





                           Türkiye'de gelecekte olası Averof hezimetlerini engellemek için donanmasını her daim modern ve etkili tutmak zorunda. Ege'de barış ancak bu şekilde korunabilir. Lakin amaç hiçbir zaman zamanın süper silahlarına sahip olarak eski emperyal günlerimize dönme hayali çerçevesinde şekillenmemeli. Aksi halde bu temelsiz ve gücümüzle uyumsuz hayaller bizi yine Birinci Dünya Savaşı gibi felaketlere itmekten başka bir işe yaramayacaktır.
                          Bir de ekleme yapayım. Averof bugün Yunanistan'da müze gemi olarak hizmet vermektedir. Hala Yunan donanmasına ait bir gemi yakınından geçerken Averof şerefine top atışı yapar ve gemiyi selamlar. Bizim efsane gemilerimiz Yavuz, Hamidiye ya da diğerleri nerededir sizce?