26 Ocak 2017 Perşembe

Jutland Deniz Muharebesi

Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen bu deniz muharebesi, büyük dretnot filolarının karşı karşıya gelip savaştığı en büyük deniz aktivitesidir. Zırhlılar, son şövalyeler, bir daha benzeri görülmeyecek olan bu savaşta boy gösterdiler. Uzun zamandır birbirine bilenmekte olan Britanya ve Alman donanmaları birbirlerini burada sınadı. İngiltere savaşa 28 zırhlı, 9 savaş kruvazörü (battlecruiser), 8 zırhlı kruvazör, 26 hafif kruvazör ve 78 destroyerle katılmıştı. Buna karşılık Almanların 16 zırhlı, 5 savaş kruvazörü, 6 pre-dretnot(dretnot öncesi, modası geçmiş zırhlılar), 11 hafif kruvazör ve 61 torpil gemisi vardı.
(Altta savaş öncesi Britanya'nın en büyük silahı Grand Fleet’in mevcudunu gösteren bir kart)









Savaş öncesi duruma bakacak olursak, iki tarafın da olası bir donanma kaybından çok çekindiğini görürüz. İngiliz donanması her ne kadar devasa boyutta olsa ve “Grand Fleet” diye anılsa da, Alman “High Seas Fleet” (Hochseeflotte) dikkate değer bir güçtü. Üstelik hedeflerine ulaşmanın Kuzey Denizi ve çevresinde İngilizlere üstünlük kurmaktan geçtiğinin farkında olan Kayzer, sürekli yeni dretnotlar inşa ettirerek aradaki farkı kapatıyordu. Buna rağmen, onlar da ünü dünya çapında olan Grand Fleet ile direk bir çarpışmaya girmeye cesaret edemiyordu. Bu şartlarda Alman tarafı büyük harekatlarla Kuzey Denizi'ne açılmaktan kaçınarak Baltık'ı savunma yoluna gitti. İngilizler ise uzaktan abluka yöntemiyle Almanları Baltık Denizi'ne hapsetmeye çalıştılar. Zira eski yöntem olan yakın abluka, deniz mayınları ve denizaltıların yaygınlaşması sebebiyle artık mümkün değildi. Sonuçta uzaktan abluka için buldukları uygun üs, ülkenin kuzeyinde bulunan Scapa Flow'du. Grand Fleet'in ana gövdesi, Sir Jellicoe komutasında burada bulunmaktaydı. Bu noktadan Alman Donanması ve ticaret gemilerinin Atlantik Okyanusuna açılmasını engelliyorlardı. Fakat Amiral Scheer'in göreve gelmesiyle Almanlar taktik değiştirmeye karar verdiler. Daha atik davranmaya başladılar ve İngiliz Doğu sahillerine akınlar düzenleyerek Jellicoe'yu gücünü bölmeye ittiler. Jellicoe da bir savaş kruvazörü filosunu Sir Beatty komutasına verip Güney'e yolladı. Scheer'in tasarladığı tam olarak buydu. Direk olarak savaşamayacağı düşman donanmasından büyük bir parça koparabilecekti. 
(Altta iki filonun savaş alanına hareketi ve sağda savaşın aşamaları ile genel manevralar görülmekte.) 

Fakat Alman Donanması, Amiral Scheer'in göreve gelmesiyle stratejisini değiştirmeye ve daha atak davranmaya karar verdi. Scheer İngiliz kıyılarına saldırılar yaparak bazı kıyı kentlerini bombaladı. Jellicoe buna bir grup battlecruiserı Sir Beatty komutasında güneye kaydırarak yanıt verdi. İşte Scheer'in beklediği fırsat buydu. Donanma ile yola çıkıp güneyde bulunan Beatty kuvvetlerini imha etmeyi amaçladı ve bu doğrultuda planlar yapıldı. Grand Fleet'in bütünüyle savaşmak zor olsa da ondan büyük bir parça koparmak Scheer'in iştahını kabartmış olsa gerek. Lakin hesaplamadığı nokta, Alman haberleşme şifrelerinin çoktan İngilizler tarafından ele geçirilip çözülmüş olduğuydu. Bunun İkinci Dünya Savaşı'nda da yaşanması Almanların ders alma konusunda pek de iyi olmadıklarını gösteriyor. Sonuçta High Seas Fleet'in yola çıktığını anlayan İngilizler hemen harekete geçti. Sir Beatty güneyde olması gerektiği gibi hareket halindeyken, Sir Jellicoe tüm Grand Fleet ile birlikte Scapa Flow'dan demir almıştı bile. Plana göre Sir Beatty'nin kuvvetleri temas sağlandıktan sonra Almanları kuzeyden gelen Grand Fleet'in namluları önüne çıkaracak şekilde hareket edecekti.
Scheer donanma ile yola çıkıp güneyde bulunan Beatty kuvvetlerini imha etmeyi amaçladı ve bu doğrultuda planlar yapıldı. Grand Fleet'in bütünüyle savaşmak zor olsa da ondan bu denli büyük bir parça koparmak Amiralin iştahını oldukça kabartmış olsa gerek. Lakin hesaplamadığı nokta, Alman haberleşme şifrelerinin çoktan İngilizler tarafından ele geçirilip çözülmüş olduğuydu. Bunun İkinci Dünya Savaşında da yaşanması Almanların ders alma konusunda pek de iyi olmadığını gösteriyor. Sonuçta Alman Donanmasının yola çıktığını anlayan İngilizler hemen harekete geçti. Sir Beatty güneyde olması gerektiği gibi hareket halindeyken, Sir Jellicoe tüm Grand Fleet ile birlikte Scapa Flow'dan demir almıştı bile. Plana göre Sir Beatty'nin kuvvetleri temas sağladıktan sonra Almanları kuzeyden gelen Grand Fleet'in namluları önüne çıkaracak şekilde hareket edecekti. Uzatmadan savaşın gelişimine geçelim. Savaş daha ilk anlarında İngilizler için şok edici gelişmeler ile başladı. Donanmanın en güçlü savaş kruvazörleri birbiri ardına devasa patlamalarla batıyordu.
(Altta HMS Queen Marry devasa bir patlama ardında gözden kaybolmuş durumda.)










Dar ölçekte değerlendirme yapmak gerekirse iki donanmanın anlayışlarına bakmak gerekir. Sir Beatty'ye “There seems to be something wrong with our bloody ships today” cümlesini söyleten şey neydi? Neden bazı Alman gemileri 20-25 isabet almasına rağmen batmazken, İngiliz gemileri 1-2 isabette korkunç patlamalar ile sulara gömülmekteydi? Hatta donanmanın gururu olan modern savaş kruvazörü HMS Invincible bu devasa patlamalardan biri nedeniyle ikiye bölünmüştü.
Bunu “şanslı atış” faktörünün Almanların yanında olmasıyla açıklamak mümkün müydü? HMS Queen Marry ya da HMS Indefatigable gibi gemiler sadece aldıkları şanssız isabetlerle mi havaya uçmuştu? Burada Jellicoe öncesi komutan Callahan'ın emirlerine bakmak gerekiyor. Amiral, bir hedefi vurmak için çoğu zaman birçok salvo gerektiğini fark ettiğinden, Royal Navy gemilerine daha fazla cephane yüklenmesini emretmişti. Uzun menzilli harekatlarda cephane sıkıntısı çekmekten korkuyordu. Daha fazla mermi ve bunlara ait barut kapsüllerinden bahsediyoruz. Gemiler ağzına kadar bunlarla dolduruldu. Dolayısıyla dizayn edilirken cephaneye ayrılan korumalı bölümler dışındaki yerlere de cephane istif edildi. 
(Altta savaş öncesi HMS Indefatigable’ın güvertesinde dahi barut kapsülleri görülebiliyor.)










Ek olarak çoğu zaman silah doldurma işini hızlıca yapmak isteyen mürettebat, cephaneyi bölümlerinden alır, korumalı kutularından çıkarır ve barbetlerde yerlere koyardı. Tüm bunlar İngiliz gemilerinde alınan bir isabet nedeniyle infilak edebilecek çok fazla cephane olduğu anlamına geliyordu. Gerçekten de ana taret başına 80 mermi taşımak için dizayn edilen savaş kruvazörleri, Jutland Savaşı'na doğru yol alırken taret başına 120 mermi taşıyordu. Ki asıl problem düşmana fırlatılan zırh delici yahut yüksek patlayıcı mermiler değil, bunların fırlatılması için arkalarından silaha yüklenen barut kapsülleri idi. Çok fazlalardı, çok yer kaplıyorlardı.. 
(Altta solda zırh delici mermiler görünüyor. Sağda ise arkasına konan fırlatıcı barut kapsülleri ile birlikte silaha yüklenmiş bir merminin son hali. Görüldüğü gibi tek bir mermi için çok sayıda barut çantası gerekmekteydi)










İngilizlerin diğer problemi savaş kruvazörü konseptinde ortaya çıkıyor. Bu gemiler aslen ticaret akıncılarını (ticaret hatlarına saldıran ya da ikmal ve hammadde akışını sekteye uğratan kruvazör yahut hızlı zırhlılar) veya düşmanın hafif/ağır kruvazörlerini yakalayıp batırmak için dizayn edilmişti. Dolayısıyla hedefindeki gemilerden daha ağır silahlı, fakat onları yakalayabilecek kadar da hızlı olmalıydılar. Silah ve hız için zırh korumasından kısılarak ağırlık tasarrufu yapılmalıydı. Zaten bu gemilerin batırabileceği rakiplerini yakalayıp batıracağı, batıramayacağı bir rakiple karşılaşırlarsa da hızları sayesinde onlardan kaçabileceği düşünülmüştü. Bu mantığa göre zırha ihtiyaçları yoktu, hız onların zırhı olacaktı.. Fakat taktiksel amaçlarının unutulup kafa kafaya bir savaşta dretnotların karşısına çıkarılmaları ölümcül oldu. 
 Şimdi zırhlıların en önemli özelliklerini ateş gücü yani silah, zırh ve hız olarak belirleyelim. Bu üçünü, geminin yerine getirmesini istediğiniz role göre ayarlamak zorundasınız. Büyük silahlar taşıyan ve çok kalın zırhla korunan bir gemi yaparsanız, her halükarda ağırlığı nedeniyle yavaş olacaktır. İngiliz savaş kruvazörlerinin bu özelliklerini 5 üzerinden derecelendirirsek 5 ateş gücü, 4 hız ve 2 zırh puanı verebiliriz. Almanlar ise konuyu çok başka açıdan ele aldı. Onlar zırh korumasını diğer iki elementin önüne koydular. Onların gemilerine de 5 zırh, 3 ateş gücü ve 2 hız puanı verebiliriz. Bu tamamen donanmaların belirledikleri doktrinlere göre düşünülecek bir husus. 
 Savaşın gelişimine dönecek olursak, Sir Beatty Alman filosuyla karşılaşır karşılaşmaz HMS Queen Marry ve HMS Indefatigable kaybedilmişti. Fakat hala Beatty'nin yıldızını parlatma şansı vardı. Henüz Almanlar Grand Fleet'in bütünüyle yakında olduğundan habersizdi. Eğer Beatty, onların peşine takılmasını ve kendisini takip etmesini sağlayabilirse, Alman filosunu Grand Fleet'in namluları önüne çıkarabilirdi. Bu durumda Jellicoe, Almanları T’ye almış olacaktı.
(Altta T durumu için güzel bir örnek görülmekte. Bu durumda kırmızı kuvvetler yalnızca ön taretleriyle ve öndeki birkaç gemiyle ateş edebilirken; mavi kuvvetler filonun tüm namlularını hedefe ateşleyebilir.)









Bunun için kuzeye yönelme emri verdi. Almanlar da halihazırda İngiliz savaş kruvazörü filosunu yakalamışken takibe devam etmeye karar verdi. Sonuçta iki ya da üç gemi daha batırarak günü kazanabilir ve başlangıçtaki hedeflerine ulaşabilirlerdi. Kuzeye hareket esnasında İngilizler bir kez daha Alman silahlarının önünden geçti. Bu sefer geçenler savaş kruvazörü değil, 380mm'lik silahlar ve kalın zırhlarla kuşanmış olan HMS Warspite gibi süper dretnotlardı. Bu gemiler de fazla cephaneyle yüklenmelerine karşın savaş kruvazörleri ile aynı kaderi paylaşmadılar. Alman silahları isabet kaydetti, fakat gemilerin hayati bölümlerini delemedi. Bu da İngiliz savaş kruvazörlerini böylesine iyi hedefler haline getirenin hep suçlanan kötü şans değil, ince zırh ve fazla yüklenmiş cephane olduğunu kanıtladı. 
(Altta Sir Beatty, Amiral Scheer ve Hipper arasındaki ilk karşılaşma ve aşamalarla hamlelerin gelişimi görülmekte)










 Her şeye rağmen tuzağı iyi kuran Beatty kuzeye yönelmişken, kuzeyde farklı bir çaba sürmekteydi. Jellicoe’nun seyir formasyonu 6x4 gemiden oluşan bir diktörtgen şeklindeydi. Bu seyir halinde düşman denizaltılarına karşı iyi bir savunmaydı, fakat bu formasyonun açılıp savaş hattını oluşturabilmesi için çok karmaşık manevralar gerekiyordu. Stratejide altın bir kural vardır, hamleler kolay anlaşılabilir ve uygulanabilir olmalıdır. Plan ve dahilinde yapılacak hamleler karmaşıklaştıkça uygulanmaları zorlaşır, beklenmeyen problemler çıkma riski çok yükselir. Zira bu seyir formasyonundaki gemiler değişik hızlara, çok büyük oranda farklı dönüş çaplarına ve uzunluklara sahipti. Savaş hattının oluşturulacağı bölgeye gelinip sola dönüş emri verildiğinde hepsi birbiri arasına girerek tek bir çizgi haline gelebilmek için büyük uğraş verdiler. Birbirlerine çarpmamaya çalışıyor, hızlanıp yavaşlıyorlardı.
(Altta Jellicoe’nun zırhlılarının seyir formasyonu. Gemilerin çabucak bu şekilden çıkması ve sola dönerek arka arkaya sıralanıp düz bir savaş hattı oluşturması gerekiyordu)









Savaş formasyonuna geçilirken yaşanan karmaşa sürerken Alman filosunun ulaşması durumunda tüm Grand Fleet savunmasız yakalanacaktı… Sonuçta Jellicoe hattı kurmayı başardı ve artık hep olmak istediği pozisyondaydı. Scheer ise hayatı boyunca kaçındığı tuzağa düşmüştü. Alman öncü gemisi art arda isabetler alırken, İngiliz tarafında yine enteresan bir patlama meydana geldi. Bu sefer tüm Grand Fleet'e öncülük eden, sıranın en önündeki HMS Invincible batmıştı. Geminin 1026 subay ve denizcisi için yapılabilecek hiçbir şey yoktu, o anda öldüler. Sadece 6 mürettebat kurtulabildi. 
(Altta Invincible’da meydana gelen devasa patlama ve dev geminin ikiye ayrılarak batması görülmekte. kıç kısmı (aft) batarken, burun kısmı (fore) 180 derece dönmüş ve altı aftın güvertesine bakar halde.)










Öncü Alman gemileri de sayısız isabet almıştı, SMS Seydlitz ve SMS Lützow ağır hasarlıydı. Yine de İngiliz rakipleri gibi infilak ederek batmadılar. Royal Navy’nin tüm kayıplarına rağmen Alman filosu halen taktiksel açıdan çok kötü durumdaydı. 8 mile varan uzunluğu ile Grand Fleet müthiş bir ateş üstünlüğüne sahipti ve Alman öncülerini ağır yaralamıştı. 
(Altta SMS Seydlitz aldığı yaralar sebebiyle neredeyse burnu sulara gömülmüş halde Almanya’ya dönmeye çalışırken)










Her ne kadar Lützow İngiliz gemileri gibi infilak etmese de ağır yaralanmıştı ve mürettebatı gemiyi batırmak zorunda kaldı. Scheer hemen durumu ele aldı ve Jellicoe'nun karmaşık emirlerinin aksine basit bir manevra emri verdi. Basit bir sinyal ve tüm Alman gemileri 180 derece dönerek ilerlemeye başladılar. Scheer'in yapması gereken filosunu T durumundan kurtarmaktı ve bunu yaptı.
(Altta yüksek kalibreli İngiliz zırh delici mermisinin Seydlitz’in zırhında açtığı deliklerden biri)










Lakin daha önce de söylediğimiz gibi İngilizler Alman filosunu iki kere T’ye alma şansı yakalamıştı.. İkincisi Scheer’in 180 derecelik U dönüşü emrinden sonra tam kurtulmak üzereyken tekrar bir U dönüşü emri vererek yeniden T pozisyonuna doğru hareket etmesi sonucu ortaya çıktı. Bu hamlenin nedenini anlamak oldukça güç. Son anda kurtulduğu güç duruma tekrar neden dönmek istemişti? Muhtemelen Grand Fleet’in konumunu yanlış yorumlamış ve onların daha güneye kaydığını düşünmüştü ve tekrar dönerek onları arkadan yakalamak istedi. Bunu hiçbir zaman bilemeyebiliriz. Sonuçta kendisini tekrar T pozisyonunda bulduğu ise bildiğimiz tek şey.
O anda Scheer yine beklenmedik bir emir verdi. Büyük Nelson’un Trafalgar’da yaptığına benzer bir şey yapmak için mi bilinmez, öncülerine T pozisyonuna karşı doğrudan ilerleme emri verdi. Adeta düşmana toslayana kadar ilerleyin emri diyebiliriz (ramming diye geçer). Bu intihar eyleminin diğer aşaması tüm gemilerden fırlatılacak devasa bir torpido barajıydı. Amacı düşmanın savaş hattını bozmak olan bu müthiş hamle Jellicoe’yu çok zor durumda bıraktı. Zira bu durumda yalnızca üç seçeneği vardı. Torpidolara doğru dönebilirdi, ki bu durumda Alman filosuyla burun buruna gelecek ve 90 derecelik dönüş nedeniyle hızını yarı yarıya kaybetmiş olacaktı. Hattı bozmadan ilerleyebilirdi ki bu durumda gemiler tüm uzunluklarıyla torpidolar için mükemmel hedefler olacaktı. Son olarak da torpidolara arkasını dönebilir ve gemilerin sadece arka kısmını göstererek hedef küçültebilirdi, bu durumda hızını kaybetse de Alman filosundan uzaklaşma şansı hala elinde olacaktı. Jellicoe sonuncusunu seçti. Yani en güvenli olanı. 
(Altta Grand Fleet’in savaşa yetişmesi ve devamında savaşın gelişimi görülmekte.)










Sonuçta Royal Navy’nin ana hedefi Kuzey Denizi’nde uzun süreli dominasyon ve Almanya’yı uzaktan abluka altında tutmaktı. Bunun için de filonun elde tutulması elzemdi. Hedefi Alman filosuyla “decisive battle” yani kesin sonuçlu bir muharebeye girerek onu yok etmek değildi. Bu doğrultuda filoyu riske etmesine gerek yoktu. Yine de bazı donanma taktisyenleri ve amiraller bugün bile Jellicoe’nun hatalı karar verdiğini, düşmana doğru dönmesi durumunda Alman filosunu kaybetmeyip onları takip edebileceğini ve sonuçta Alman filosunu imha edeceğini ileri sürmektedir. Tabi bunlar tamamen varsayım. Sonuçta tek gerçek, Jellicoe’nun kaçma manevrasının ardından Scheer’in de geri dönmesi ve bastıran gecenin karanlığından faydalanarak Grand Fleet’i atlatmasıdır. Bununla birlikte “Dretnotların Savaşı” sona ermişti. İki donanma bir daha asla böyle bir çarpışmayı göze alamadı. 
Jutland, Birinci Dünya Savaşından hemen önce gerçekleşen Tsushima (Rus - Japon Donanmaları karşılaştı, Rus donanması büyük oranda yok edildi) yahut yelkenli çağında yaşanan Trafalgar Savaşı gibi (İngiliz - Fransız/İspanyol birleşik filosu savaştı, Fransız/İspanyol birleşik donanması yok edilerek İngiltere denizlerde 100 yıldan fazla sürecek olan egemenliğini elde etti) sonucu kesin bir savaş değildi. Lakin zırhlıların göğüs göğüse savaştığı en büyük savaş olması ve savaş kruvazörü konseptinin popülerliğini kaybetmesine neden olması bu muharebenin en büyük özellikleridir.