20 Mayıs 1941'de bir İsveç kruvazörü fiyordlarda birkaç destroyer ve bir ağır kruvazör tarafından eşlik edilen dev bir Alman zırhlısını tespit ettiğinde tarihin en ünlü kovalamacalarından birini başlatmakta olduğunu biliyor muydu? Elbette haberin büyüklüğünün herkes farkındaydı ve hiç zaman kaybedilmeden deniz canavarının Baltık'ın güvenli sularından Kuzey'e doğru hareket edebileceği bilgisi, Norveçliler aracılığıyla İngilizlere iletildi. Bu, Home Fleet'in komutanı Amiral Towey'in en büyük kabusuydu.
(Altta 254 metre uzunluk ve 50 bin ton ağırlığı ile Avrupa'da inşa edilen en büyük zırhlı olan DKM Bismarck)
Almanlar Bismarck ve kardeş gemisi Tirpitz'i Avrupa'da ve denizlerdeki güçlerini herkese göstermek için inşa etmişlerdi. Plan Z doğrultusunda, İngiltere'nin denizlerdeki üstünlüğüne son vermeyi amaçlayan geniş bir su üstü savaş gemisi inşa programı kapsamında üretildiler. Bu çelik devler Almanya'nın askeri, politik ve ekonomik gücünün adeta simgesiydiler. İlk dönemlerini çeşitli hız ve topçuluk eğitimleri ile Baltık Denizi'nde geçirdiler ve Almanya-Polonya arasındaki limanlarda bulundular. Fakat sonunda onları bekleyen asıl büyük görev için içlerinden birinin Atlantik Okyanusu'na açılmasına karar verildi ve "Operation Rheinübung" yani "Ren Egzersizi/Tatbikatı" görevi için Bismarck seçildi. Bu görevde ona ünlü ağır kruvazör Prinz Eugen eşlik edecekti.
(Altta döneminin en kuvvetli ağır kruvazörlerinden DKM Prinz Eugen)
Daha önce Almanlar Admiral Graff Spee, Scharnhorst yahut Gneisenau gibi gemilerle Atlantik Okyanusu'na açılıp İngiliz tedarik hatlarına saldırmışlar ve oldukça başarılı olmuşlardı. Lakin Spee, Bismarck'ın neredeyse çeyreği kadardı. Dolayısıyla Bismarck'ın Atlantik'e açılması Fransa'nın da çöktüğü bu dönemde, İngiltere'yi savaşta ve hatta hayatta tutan tek damar olan ABD ile arasındaki ikmal konvoylarının sonu demekti. Bu durumda ne pahasına olursa olsun Bismarck önlenmeliydi. Zaten Royal Navy'nin ana üssü Scapa Flow'un yeri, Birinci Dünya Savaşı'nda dahil Almanya'nın okyanuslara açılma rotalarını uzaktan abluka ile kapatmak için düşünülmüş, avantajlı bir pozisyonda bulunuyordu.
Sonuçta ek verilerle desteklenen istihbarat Towey'i harekete geçirdi. Ayrıca RAF (Royal Air Force) bünyesindeki keşif uçakları Norveç fiyordlarında beraberinde bir ağır kruvazörün bulunduğu dev bir zırhlıyı fotoğraflamışlardı. Bu fotoğrafı tanımak için donanma uzmanı olmaya gerek yoktu, eşsiz silüeti Bismarck'ı hemen ele veriyordu. Fakat zaman daralıyordu ve bu da yetmezmiş gibi denizde kalın bir sis tabakası oluşmaktaydı. Bu tarz bir sis yahut fırtına, tam da Bismarck'ın aradığı fırsattı. Donanma tarihçileri genellikle Bismarck'ın yakıt tankları tam doldurulmadan fiyordlardan ayrılmasının hata olduğunu ileri sürerler. Lakin Bismarck komutası, kaçmak için kullanacakları bu sis perdesinin fazladan yakıttan daha değerli olduğuna karar vermişti. Olayın özü budur.
Towey bu noktada Bismarck'ın kötü hava koşullarına güvenerek İngiltere yakınından Atlantik'e açılma ihtimalini düşündüğünden Home Fleet ile Scapa Flow'da kaldı. Ayrıca Amiral Holland'ı filosuyla birlikte İzlanda'ya gönderdi. İzlanda'da konuşlanan bu görev gücü adanın kuzey yahut güneyinde Bismarck'ın tespit edilmesi halinde hemen harekete geçerek önünü kesecekti. Ayrıca Bismarck'ın yerinin tespit edilebilmesi için Atlantik'te bulunan ağır kruvazörler görevlendirildi. Son olarak bir ağır bombardıman filosu Bismarck'ın son görüldüğü fiyordu bombalamak için İngiltere'den havalandı. Fakat kalın sis bulutu üzerinden yapılan bombardıman sonuçsuz kalacaktı. Zira Bismarck çoktan oradan ayrılmıştı.
(Altta County Sınıfı ağır kruvazör HMS Norfolk)
23 Mayıs'da kardeş ağır kruvazörler Norfolk ve Suffolk yoğun sis içerisinde birdenbire Bismarck ile burun buruna geldi. Silahları ile Bismarck'a zarar veremeyecek olan bu gemiler ile dev zırhlı arasında yalnızca 11 km mesafe vardı. Hemen kaçma manevrasına girişen kruvazörler muhtemelen onlara asırlar gibi gelen dakikalar boyunca Bismarck'ın 15inç/380mm'lik silahlarından gelecek mermileri beklediler. Lakin Bismarck ateş açmadı. Sonuçta mümkün olduğu müddetçe herhangi bir gemiyle çatışmaya girmeden Atlantik'e açılmak için emir almıştı. Amacı tedarik hatlarına saldırmaktı. Herhangi bir gemiyle çatışmaya girip onu batırsa dahi, yaralandığı takdirde tamir için limanlara geri dönmesi gerekecek, Atlantik'e açılma hedefi suya düşecek, alınan tüm riskler boşa gitmiş olacaktı.. Sonuçta yeniden pozisyon alan kruvazörler güvenli mesafeden sis bulutunu da kullanarak Bismarck'ı takip etmeye başladı. Küçük silahları ona karşı etkisiz olsa da, radarları hayati öneme sahipti. Hemen Bismarck'ın yerini ve doğrultusunu tüm filolara ve dahi Ruslara ilettiler. Daha sonra 10 km mesafede Bismarck ile yine burun buruna gelen kruvazörlere bu sefer ateş açıldı fakat isabet kaydedilemedi. Kruvazörler hemen sis barajı uygulayarak arkasına geçip saklandılar.
Gelen istihbarat doğrultusunda Holland'ın filosu Bismarck'ın önünü kesebilmek için ilerlemeye başladı. Filo Britanya Donanması'nın bayrak gemisi ve gururu HMS Hood ve King George V sınıfı yeni zırhlı HMS Prince of Wales'dan meydana gelmekteydi. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra inşa edilen Hood, Britanya Donanması'nın simgesiydi ve İngilizler tarafından "Yüzen en güzel gemi" olarak anılıyordu. "Mighty Hood" lakabı, yenilmezliğinin ve batırılamazlığına duyulan inancın göstergesiydi. Yine de bu yaşlı battlecruiser özellikle zırh bakımından zamanından geri kalmaya başlamıştı. Prince of Wales son teknoloji ürünü yeni bir zırhlı olsa da, mürettebatı tecrübesizdi ve dörtlü taretleri ful salvoların yarattığı stresten dolayı hidrolik sorunlar yaşıyordu. Yine de bu sorunlar Hood'un güvertesinin yalnızca 76 mm kalınlıkta olması kadar önemli değildi. Bu sebepten, gemi uzaktan yapılan "plunging fire" diye tabir edilen, aşırtmalı, düşüşe geçen mermilere karşı oldukça savunmasızdı.
(Altta Royal Navy'nin bayrak gemisi ve gururu "Mighty Hood" )
Holland bu problemi, Bismarck'a olabildiğince hızla yaklaşıp aradaki mesafeyi 15 km ve altına düşürerek çözmeye çalıştı. Bismarck'a doğru dönüp tam yol ilerleyecekti. Bu sayede mesafeyi kapatacak, zayıf güvertesine düşecek olan uzun mesafeli aşırtma atışlardan kurtulacak ve nispeten daha kalın olan kemer zırhını kullanabilecekti. Fakat bu durumun yarattığı handikaplar da vardı. Düşmana burnunu döndüğü andan itibaren arka kısımda bulunan 2 taretini düşmana ateşleyemeyecekti. Yine de Holland bu yolu seçti. Zira Bismarck'ın kaçması ihtimalini göze alamazdı.
Normalde seyir halindeki savaş gemilerinde daha büyük ve zırhlı olan gemiler öncülük yapar. Lakin Almanlar bu seyirde bu kuralı yıkmış ve Prinz Eugen'i önden göndermişlerdi. Zaten silüet olarak birbirine oldukça benzeyen Prinz Eugen ve Bismarck'ı, eski hedef bulucuları ile tam olarak ayırt edemeyen Holland, ölümcül bir hata yaptı ve Hood ile Prince of Wales'e öndeki gemiye ateş açma emri verdi. Öndeki geminin Bismarck olduğunu düşünüyordu. Halbuki ondan daha az zırhlı ve daha hızlı olan Prinz Eugen'e ateş açmaktaydılar. Bismarck'ın hız ve manevra olanaklarına göre hesaplanıp yapılan bu atışlar Prinz Eugen'i vurmaktan uzaktı. Öte yandan Prince of Wales'in daha gelişmiş hedef bulucularını kullanan subaylar bu ölümcül hatayı çok geçmeden fark etti ve ateşi gerideki gemiye, yani Bismarck üzerine yoğunlaştırmaya başladılar. Lakin Prince of Wales'in hidrolik problemleri bariz olan taretleri, daha ilk atışlarda strese dayanamayıp arızalanmaya başlamıştı bile. Özellikle dörtlü taretlerde her atıştan sonra bir arıza meydana geliyor ve birkaç top servis dışı kalıyordu.
(Altta tek twin taretine ek olarak burun ve kıçta birer quadruple (dörtlü) taret taşıyan King George V sınıfı zırhlı HMS Prince of Wales)
Hood bu noktada Bismarck'a yanlarını döndü. Amaç tüm taretleri ateşleyebilmekti. Gemi manevrasını henüz tamamlamışken Prinz Eugen'den gelen 8inç/203 mm'lik bir top güverteyi delip geçerek uçaksavar mermilerinin olduğu bölmeyi infilak ettirdi. Bir süre gemide ve kaptan köşkünde yanan denizcilerin çığlıkları yankılandı.. Lakin kaptan Holland sakinliğini koruyordu. Artık yanlış gemiye ateş açıldığının farkına varmıştı ve her iki İngiliz gemisi de tekrar Bismarck üzerine ateş açmak için hesaplamalar yapıyordu. Hood yine Bismarck'tan geminin burun ve kıç kısmına iki isabet daha aldı. Bismarck'ın dakika başına atış sayısı çok üstündü. Prince of Wales'in kaptanı Bismarck'ın silahlarından yayılan son bir parıltı daha gördüğünde Hood için artık çok geçti. Mermilerden biri Hood'un ana direklerinden birinin tam dibine düşüp ana cephaneliğe kadar girdi ve orada patladı. Merminin güverteye çarpmasından yaklaşık iki saniye sonra yüksekliği 200 metreyi bulan devasa bir ateş sütunu göğe yükselmeye başladı. Prince of Wales'den olayı izleyenler daha şoku atlatamadan devasa bir patlama 262 metre uzunluğundaki Hood'u ikiye böldü. Bu öylesine şiddetli bir andı ki, geminin burun kısmı kendisinden kopan kıç kısmını arkadasında bırakarak bir müddet daha ilerledi.. Gemiden atlamaya çalışan genç denizcilerden biri arkasına baktığında Amiral Holland'ı bir koltukta otururken gördü. Amiral gemisiyle birlikte batma kararı almıştı.
(Savaş sırasında Prinz Eugen'in güvertesinden çekilen bu fotoğrafta Bismarck dev ana silahlarını Hood'a ateşlerken görülüyor.)
Sudaki denizcilerden Ted Briggs (HMS Hood mürettebatından hayatta kalan son isim, 2008'de öldü) kafasını kaldırıp Hood'a baktığında o tarifsiz görüntüye şahit oldu. Dev gemi ikiye bölünmüş, burun kısmı dikine bir şekilde sudan yükselmekteydi. Tam bu esnada ön taretlerden son bir atış daha yapılır. Elbette bu atış kontrol hesaplamalarından yoksun atış Bismarck'a isabet etmez. Fakat Mighty Hood savaşarak ölmüştür. Hood sulara gömülürken, Prince of Wales aynı anda hem manevra yaparak Hood'un enkazına çarpmamaya, hem de ikiye tek durumda düşmana karşı koymaya çalışmaktaydı. Bismarck'a isabet kaydettiği bir anın hemen ardından kaptan köşkünden vuruldu. Ne varki zırh delici mermi kaptan köşkünü delip geçmiş ve içerde patlamamıştı. Şansı bununla da bitmedi, yine kemer zırhını delip cephaneliğin içine düşen bir Alman mermisi patlamadı. Cephane imha ekibinin gelmesini bile beklemeyen denizciler mermiyi sırtladıkları gibi denize attılar. Mücadeleyi kaybettiğini anlayan Leach duman barajı oluşturarak Bismarck'ı uzaktan takip eden kruvazörlerle buluşmak için kaçış manevrasına girişti ve komutanlığa şu tarihi mesajı iletti "Hood havaya uçtu"..
(Altta Bismarck ile Hood'un top düellosu. Görüntüler Prinz Eugen'in güvertesinden çekilmiştir. Videoda önce Bismarck ve Prinz Eugen'in normal seyirleri, süre 1.15'ten itibaren de Bismarck'ın Hood'a yaptığı atışlar görülmekte. Bismarck'ın gerisine ve önüne düşüp dev su sütunları oluşturan atışlar da Hood ve Prince of Wales'in ana silahlarından gelmekte. Son olarak videoda ufukta sağda infilak eden Hood'dan çıkan dumanlar ve onun solunda Prince of Wales'in baca dumanı görülmekte. İzlemek kesinlikle eşsiz bir deneyim)
Hood'un batışından bir saat sonra olay yerine ulaşan bir İngiliz destroyeri, hayatta kalan denizci olup olmadığına baktı. Lakin 1418 kişilik mürettebattan yalnızca 3 denizci kurtarılabilmiştir. Hood'un kaybının yarattığı şoku atlatmaya çalışan Amiralliği, İngilizlerin efsane başbakanı Winston Churchill aradı ve donanmanın yüzebilen tüm gemilerine ve uçaklarına tarihi emrini verdi "Bismarck'ı batırın."
(Altta Winston Churchill)
Emri Cebelitarık civarında alan HMS Ark Royal uçak gemisi, hemen takibe katıldı ve torpido bombacılarını hazırlamaya başladı. Ayrıca güçlendirilmek için Amerika'ya doğru yola çıkmış olan, 406 mm'lik ana silahlarla donatılmış HMS Rodney zırhlısı da geri dönerek takibe katıldı. Üstelik İngilizlerin işini kolaylaştıran çok sayıda durum vardı. Öncelikle radarlarla donatılmış kruvazörleri Bismarck'ı güvenli mesafeden göz altında tutabiliyordu. Ayrıca hava keşif unsurları Bismarck'ın ilerlerken arkasında kalın ve çok rahat görülebilen bir yağ tabakası bıraktığını saptadı. Muhtemelen Prince of Wales'den aldığı isabetlerin birinde yakıt tankı delinmişti ve denize yakıt sızdırıyordu. Bu da takip edilmesini kolaylaştırmaktaydı. Burada başa dönüp şunu hatırlayalım. Bismarck Norveç fiyordlarından sisten yararlanarak kaçabilmek için acele etmiş ve yakıt tanklarını tam doldurmamıştı.. Bu yakıt kaybı, bu sebepten daha da kritik bir durum yaratmaktaydı.
(Altta HMS Ark Royal uçak gemisi)
Takip sırasında zaman zaman taktik oyunlar da oynanıyordu. Bir ara Bismarck sislerin içinden görünüp takip filosuna ateş açmaya başladı. Prince of Wales da karşılık verince bir çatışma kaçınılmaz gibi göründü. Fakat daha sonra Bismarck teması keserek tekrar kuzeye yöneldi. Bu olayın ardından Bismarck'ı takip eden gemiler radarlarında artık yalnızca tek bir geminin göründüğünü fark ettiler. Bismarck, Prinz Eugen'in güvenle kendisinden ayrılıp Fransa'ya dönebilmesi için böyle bir manevraya girişmiş ve İngilizleri oyalamıştı. Daha sonra HMS Victorious uçak gemisinden kalkan modası geçmiş swordfish uçakları Bismarck'ı tespit etti ve bir torpido saldırısı düzenledi. Bu uçaklar o kadar eskiydi ki Bismarck'ın son model uçakları vurmak için tasarlanmış uçaksavarları onlara karşı etkisiz kalıyordu. Ayrıca zırh barındırmayan ve kumaşla kaplı gövdeleri, uçaksavarlardan atılan mermilerin patlamadan delip geçmesine neden oluyordu. Yine de ana silahlardan denize ateş açılarak yaratılan su sütunlarına çarpan birkaç swordfish düşme tehlikesi geçirdi. Atılan torpidolardan sadece biri isabet etti ve zırh kemerine vurduğu için ciddi bir hasara sebep olmadı.
(Altta Swordfish torpido bombacısı)
Aynı anda Bismarck'ı radarlarla takip eden ekibin başka sorunları vardı. Etrafta Alman denizaltılarının bulunabileceği şüphesiyle zigzaglar çizerek ilerlemeye başlamışlardı. Bu manevralar esnasında Bismarck'ı her 20 dakikada bir radar ekranında kaybedip tekrar bulmaktaydılar. Yine bu manevralardan birinde, sabaha karşı saat 03:30'da Bismarck radardan kayboldu ve bir daha görünmedi. Bu durumda yapılacak tek şey haritaların başına çöküp Bismarck'ın olası rotasını tahmin etmekti. Geminin yakıt tanklarının delindiği ve yağ izi bırakarak ilerlediği biliniyordu. Yani gemi tamir için tekrar geldiği yer olan Norveç'e ya da Alman işgali altındaki Fransa'da bulunan Brest gibi limanlara gitmeliydi. Elbette Bismarck'ın önemli bir isabet almamış olma ihtimali de vardı. Bu durumda Atlantik'te bir tamir gemisi ve tankerle buluşup yakıt aldıktan sonra ikmal konvoyu avına çıkabilirdi.
Towey, yakıtı azalan gemilerine takibe devam edebilmek için İzlanda'da yakıt ikmali yapılması emrini verdi. Ayrıca HMS Rodney zırhlısını Bismarck'ın Fransa'ya yönelmesi ihtimaline karşı önleme noktasına gönderdi. Bismarck ile son temasından arasından 6.5 saat geçmişti. Bu zaman zarfında İngiliz şifre kırıcılar Enigma'nın her gün değişen ayarlarını kırıp okuyabildikleri kadar mesaj okuyabilmek için seferber olmuşlardı. Aradıkları en önemli bilgi Bismarck'ın pozisyonu idi. Telsiz parmak izi yahut Enigma mesajlarından aradığını bulamayan İngiliz tarafında, bir istihbaratçı önemli bir ayrıntı fark etti. Bismarck'a daha önce hep Almanya'da bulunan vericilerden mesaj iletiliyordu. Fakat son saatlerde mesajlar Paris'ten iletilmeye başlamıştı. Bu geminin Alman vericilerinin menzilinden çıktığının dolayısıyla Norveç'e değil, Fransa limanlarına doğru gittiğinin göstergesiydi. Zaten basit mantıkla hali hazırda Atlantik kıyısında bulunan Fransız limanlarına gitmek yerine Bismarck'ın Norveç'e dönmesi çok mantıksız olurdu. Tamirden sonra Royal Navy tarafından korunan suları tekrar geçme riskini alması gerekecekti. Oysa Fransa'dan tamirler biter bitmez direk Atlantik'e açılabilirdi.
(Altta HMS Rodney. Çok yavaştı, önemli sorunları vardı, hız yapmaya çalıştığında kazan dairesi dayanılmaz sıcaklıklara ulaşıyordu... Fakat 406 mm'lik ana silahları Royal Navy'nin sahip olduğu en büyük silahlardı. Ayrıca geminin 3 taretinin hepsinin önde bulunması ona farklı bir görünüm vermektedir. )
Bu hayati bilgiler Towey'e hemen ulaştırıldı. Lakin sinyal ve yer tespiti sürecinde matematiksel bir hata yapan Towey, Bismarck'ın Kuzey'e, Norveç'e doğru yöneldiğini düşünerek tüm gemilere Bismarck'ın son bilinen pozisyonunun Kuzey'ine yönelme emri verdi. Bismarck ile son temasın üzerinden 14 saat geçmesinin ardından İngiliz şifre kırıcılar, Bismarck'ın Fransa'nın Brest limanına gittiğini söyleyen bir mesajı deşifre etti. Bayrak gemisi HMS King George V'de saatlerdir yanlış yöne doğru ilerleyen Towey sonunda hatasını anlamıştı. Bismarck ile son temastan 31 saat sonra, Amerikan üretimi Catalina uçakları Brest'in 1125 km açığında yağ sızdıran bir gemi tespit etti. Bu menzilde Bismarck'a müdahale edebilecek en uygun gemi HMS Ark Royal uçak gemisi idi. Ark Royal'den havalanan ilk swordfishler yanlışlıkla Bismarck yerine onu radarla takip için gönderilen İngiliz kruvazörüne torpido saldırısı yaptılar. Ne var ki yeni denenen manyetik torpidolar patlamadı ve İngilizler dost ateşi ile kayıp vermekten kurtulur. Hatayı fark eden pilotlar daha sonra tekrar mühimmat ve yakıt ikmali için Ark Royal'e döndüler. Ellerinde Bismarck'a doğru düzgün bir saldırı yapabilmek için tek bir şans kalmıştı. Zira saat 20:45'de havalandılar ve çok yakında hava kararacaktı. Ayrıca sonraki gün Bismarck Alman Hava Kuvvetleri Luftwaffe'nin koruma menziline girecekti.
15 swordfish pilotu bu şartlarda ilerledi. Bismarck onlara yine tüm görkemiyle ateş yağdırmaktaydı. O gün o saldırıda olan pilotlardan biri, Bismarck'ın ana silahlarından ve uçaksavarlarından çıkan ateş yağmurunu, püsküren bir yanardağa benzetmişti. Bu saldırıda bazı swordfishler 200'e yakın mermi hasarı almasına rağmen, kumaş ve hafif gövdeleri sayesinde infilak edip düşmedi. Tüm swordfishler torpidolarını bıraktı. Biri Bismarck'ın kalın kemer zırhında patladı ve hasara sebep olmadı. Lakin bir tanesi geminin kıç kısmında infilak etmişti. Görünürde gemi ciddi bir hasar almamış gibi yüzmeye devam etmekteydi. Hatta Ark Royal'e dönen pilotlar başarısız olduklarını bile söylediler. Gerçek sonradan anlaşıldı. Patlayan son torpido, Bismarck'ın dümen tertibatını kilitlemiş ve gemi giriştiği kaçma manevrasından kurtulamayarak sürekli daireler çizmeye başlamıştı. Towey hemen tüm destroyerlere tanzim atışı yapmalarını emretti ve sabah olmasını bekledi. Bismarck ile ideal koşullarda savaşmak istiyordu. Buradaki ilginç parantezlerden biri, ateş açan destroyerlerden biri Almanya'nın Polonya işgalinden kaçıp İngiltere'ye sığınan bir Polonya destroyeri idi ve ateş açarken Bismarck'a "Ben Polonyalıyım" mesajını iletti.
Sabah 9'a doğru İngiliz planı işlemeye başladı. Buna göre zırhlılar HMS King George V ve HMS Rodney ile ağır kruvazörler Dorsetshire ve Norfolk Bismarck'a dört ayrı yönden saldıracaktı ve onu ateşini bölmeye itecekti. Zırhlılar Bismarck üzerine 19 km'den ateş açmaya başladılar. Karşılıklı top düellosundan sonra Rodney'in menzilini tam olarak tespit eden Bismarck ateş açamadan atış kontrol dairesinden vuruldu. Emir komutanın kilitlenmesi sebebiyle silahları bir süre sustu. Bu arada İngiliz zırhlıları ikiye ayrılarak Bismarck'ı kıskaca almaya başladılar. Bismarck bu harekete henüz zarar görmemiş olan kıç atış kontrol sistemini devreye sokabilmek için dönerek yanıt verdi. Bu sayede atılan salvolar King George V'i çok yakından ıskaladı. Bu arada B taretinden vurulan Bismarck'ta, patlamanın etkisiyle A tareti de devre dışı kalmıştı. Zaten atış kontrol sistemlerinin aldığı hasarlardan dolayı atışlar düzensiz ve gelişigüzel yapılmaya başlanmıştı. Bundan istifade eden ağır kruvazörler de menzile girerek Bismarck'a ateş etmeye başladı. 203 mm'lik topları ile onun zırhını delemezlerdi. Lakin yaptıkları atışlar zırhsız üst güvertede hasara sebep oluyordu ve hatta atış kontrol sistemlerini parçalamışlardı.
(Altta Bismarck'ın ana atış kontrol sistemleri ve mesafe ölçerleri.)
Sabah 09:30'da Bismarck'ın 380 mm'lik ana silahları son salvolarını ateşledi ve tamamen sustu. Bu arada Rodney 2 km'ye kadar yaklaşmış ve 406 mm'lik silahlarıyla gemiyi yaylım ateşine tutmaktaydı. Bismarck'ın gövdesi aldığı isabetlerden dolayı kızarmıştı ve suya her temas edişinde buharlar çıkıyordu. Ayrıca güverte yangınlarla kaplıydı. Ne var ki 2 zırhlı ve 2 ağır kruvazörün ellerindeki tüm silahlarla inanılmayacak kadar yakın mesafeden yaptıkları sayısı belirsiz atışlara rağmen Bismarck batmamakta direniyordu. Sürekli ateş etmenin yarattığı stresten dolayı İngiliz gemilerinde camlar kırılmaya ve plakalar arasından su sızmaya başlamıştı. Lakin 50 dakika boyunca aldığı 2800 büyük kalibreli top isabetine rağmen Bismarck hala yüzüyordu. Saat 10:30'a doğru İngiliz gemileri silah susturdu. Dorsetshire kruvazörü Bismarck'ın yanına gelerek 3 torpido ateşledi. Gemi daha sonra hafifçe yan yatıp kıç tarafında doğru batarak gözden kayboldu. Fakat geminin torpido isabetleri sonucu değil, kendi mürettebatının su kapaklarını açması sonucu battığına dair önemli kanıtlar vardır. Sonuçta Alman "turtleback armor" zırh anlayışının ne kadar başarılı olduğu görülmektedir. Jutland'da da sayısız isabetler alan SMS Seydlitz gibi gemilerin batmadan Almanya'ya dönebilmesi, bu alandaki Alman geleneğinin başarısını ortaya koyar.
Finalde Bismarck batmıştır ve Dorsetshire kurtulanları güverteye almak için yanaşmıştır. Bir grup gemiye alındıktan sonra bir Alman denizaltısı fark edilir. Kaptan risk almayarak kalan denizcilerin arkada bırakılarak olay yerinden uzaklaşılmasını emreder. Bismarck'ın 2200 kişilik mürettebatından yalnızca 114 kişi sağ kurtulabilmiştir.
(Altta Bismarck'ın enkazı)
Bismarck'ın batışının etkileri büyük oldu. Her ne kadar görünürde Alman propagandası onun kaybının şövalyelere layık efsanevi bir son direniş olarak lanse etse de, Hitler zaten hep soğuk olduğu su üstü savaş gemilerine olan ilgisini kaybetmişti. Su üstü savaş gemilerine inanan Eric Reader popülaritesini kaybetti ve tarihte görülen en büyük zırhlıların inşa edilmesini kapsayan "Plan Z" rafa kaldırıldı. Bismarck'ın kardeş gemisi Tirpitz ve diğer büyük gemiler artık Baltık ve Norveç kıyılarında defansif pozisyonlarda bulunacaktı. Hitler konvoylara saldırma işini denizaltılarına bırakmaya karar verdi. Artık donanmada yeni gözdesi ve komutası denizaltılara inanan Karl Dönitz idi. Zaten ilerleyen haftalarda Hitler İngiltere'ye olan ilgisini iyice kaybedecek ve Sovyetler Birliği'ni işgal etme hayaliyle Barbarossa Operasyonuna başlayacaktı. Sonrası İkinci Dünya Savaşı'nın bilinen tarihidir.