Eski dünyada, günümüz Batı Akdeniz coğrafyası büyük bir politik mücadeleye sahne olmaktaydı. Kartaca o dönem Akdeniz'in ticari hakimiydi. Roma ise henüz büyük bir imparatorluk olmasa da hırslı ve genişleme yanlısı bir devletti. Roma bu dönemde Kartaca'nın deniz üstünlüğünü ortadan kaldırabilecek bir donanmaya sahip değilse de ciddi bir kara gücüydü ve denizlerde de Kartaca ticaret yollarını tehdit edebilecek seviyeye ulaşmaya başlamıştı.
(Altta Kartaca ve Roma hakimiyetinde bulunan bölgeler görülüyor)
Bu sürtüşme ilkin I.Pön Savaşında sıcak savaşa dönüşmüş, aslında savaş berabere bitmesine karşın; Kartaca barış anlaşmasında çok ağır koşulları kabul etmek zorunda kalmıştı. Örneğin Kartaca donanması yüz gemi ile sınırlandırılıyordu ki bu tüm gücü ticari kolonilere dayanan bir ulus için ölümcül bir durumdu.
Donanmasını kaybeden Kartaca, bu kaybı güçlü bir kara ordusu kurarak ikame etti ve darbe yiyen ekonomisini tekrar ayağa kaldırabilmek için gözünü İber Yarımadası'na dikti (Bugün üzerinde İspanya'nın ve Portekiz'in bulunduğu Batı Avrupa'da bulunan yarımada). Bu bölge gümüş yatakları açısından zengindi, burayı ele geçirerek elde ettiği gümüş Kartaca ekonomisinin belini doğrultmuştu.
Tüm bu karmaşanın ve güç mücadelesinin içerisinde, babasının ölümü üzerine tahta Hannibal Barca geçti.. Babasının ölümünün bir suikast olup olmadığı hala tarihçiler tarafından tartışılır. Hannibal da Roma'dan nefret ediyordu. Belki de bu coğrafyanın iki süper gücü taşıyamayacağını bildiğinden dolayı Kartaca'nın geleceğini Roma'nın yok oluşunda görüyordu bilmiyorum. Üstelik anlatılan eski efsanelere göre babası ölmeden önce, Hannibal'a Roma'ya sonsuza dek düşman kalacağına ve onu yıkacağına dair yemin ettirmişti. Bunun doğru olup olmadığı pek bilinmiyor, fakat işin doğrusu aynı bölgedeki bu iki süper güç adayının birbiriyle savaşması yemin olsa da olmasa da kaçınılmaz sondu.
Hannibal sıcak savaş şansını yine İber'de bulunan Saguntum şehrinde yakaladı. Kuşatma tam sekiz ay devam etti ve surlar aşılır aşılmaz şehirdeki tüm Romalı erkekler kılıçtan geçirildi. Kadınlar ve çocuklar köle pazarlarında satıldı. Bu olay üzerine Roma elçisi Hannibal'e şartları çok net iletti. “Roma size savaş ya da barış sunuyor, seçiminizi yapın bizim için fark etmez”. Hannibal savaşı seçti. Roma ise bu olaya şiddetle ve Hannibal'ın yakalanıp çarmıha gerilmesi emri çıkartarak karşılık verdi.
Hannibal neredeyse askeri kamplarda büyümüş bir çocuktu. Babası Hamilcar Barca'nın seferleri boyunca yanında olmuş, ordu ile birlikte olarak askerlerin nasıl yönetileceğini en ince ayrıntısına kadar öğrenmişti. Ayrıca katı disiplinin önemini de kavramıştı. Savaşta başarılı olamayan bir Kartaca subayının sonu idamdı.
Peki bu şartlar altında yetişip hazır hale gelen Hannibal şimdi Roma'ya nereden saldıracaktı? Elinde Güney İtalya'ya çıkmasını sağlayacak güçlü bir donanma yoktu. O bu noktada Kuzey Akdeniz kıyısından Avrupa boyunca ilerleyip Kuzey İtalya'ya girme kararı aldı.
Bu yolculuk tam 2.5 ay sürdü ve Kartaca ordusunu oldukça hırpaladı. Fakat daha büyük bir sürpriz Hannibal'i beklemekteydi. Roma onun gelişini çok erken haber almış ve hazırlık yapmıştı. Haber alınır alınmaz, Romalılar İspanya'ya saldırmak yerine Hannibal'in savunma hatlarının önüne gelmesini beklemiş ve savaşa diri, yorulmamış taraf olarak girme avantajını elde etmişlerdi. Cornelius Scipio İtalya'ya tek giriş noktası olarak görünen Akdeniz kıyısını ordusu ile kapatmıştı.
İşte bu noktada tarihe geçen "Ya bir yol bulacağız ya bir yol yapacağız" sözü söylenecek ve filler ile Alpler'i geçme hadisesi vuku bulacaktır. Bu hamle Hannibal'in dehasının ve atılganlığının göstergesi olarak kabul edilse de ben bu hamleye onu Scipio'nun zorladığına inanıyorum. Sonuçta Sonbahar'da yapılan bu soğuk yolculuk ona neredeyse ordusunun üçte birine mal olmuştu. Artık tek umudu Roma'dan kendisi kadar nefret eden Kelt kabilelerinden asker desteği alarak sefere öyle devam etmekti. Yine de bu geçiş askeri tarih açısından en önemli lojistik başarılardan ve operasyonlardan birisidir. Sonuçta içerisinde filler bulunan bir ordu 30 gün civarında Alpler'den çıkıp Kuzey İtalya ovalarına varabilmiştir.
(Aşağıda Hannibal ve ordusunun izlediği yol görülmekte. Roma ordusu ile karşılaştıktan sonra deniz kenarındaki yoldan vazgeçilip Kuzey'e çark edilerek Alpler'den yapılan dolanma hareketi net olarak görülmekte)
Peki bu kadar büyük kaybı neden göze almıştı? Piyade gücünün üçte birini ve yine savaş fillerinin üçte birine yakınını kaybetmesi, Roma ile savaşacak yeteri kadar adamı kalmaması demekti. Hannibal aslında K.İtalya'ya ulaşarak herkese şu mesajı vermeyi amaçladı “Biz Alpleri aşabilecek kadar ciddi bir orduyuz”. Bu mesajın Galyalıları ve Keltleri kendi safına çekeceğini düşünüyordu. Öyle de oldu. katılan Keltler ile birlikte Hannibal'in asker sayısı kırk bine yaklaşmıştı. Daha sonra yapılacak yağmaların da genel amacı Roma'nın müttefiklerine “Onların tarafında kalırsanız sizin de başınıza bu gelir” mesajı vermektir.
Burada bir problem açığa çıkıyor. Bence asıl nokta da tam olarak bu. Roma ordusu yurttaş askerlerden oluşuyordu. Aynı malzemelere sahip, aynı dili konuşan, aynı eğitimi almış düzenli bir ordu. Hannibal'in ordusu ise Afrikalı piyade ve süvariler, İberyalı savaşçılar, Galyalı piyadeler gibi sayısız farklı ulustan oluşmaktaydı. Dolayısıyla böyle bir topluluğu aynı amaç doğrultusunda motive etmek Hannibal'in gerçek generallik yeteneğini göstermektedir. Bunu sağladıktan sonra bu karma yapı ona artı sağlamıştır üstelik. Çünkü çeşitli askeri birim demek, aynı oranda çeşitli farklı taktik uygulayabilme esnekliği demekti.
(Klasik savaş düzeninde Roma ordusu alana bu şekilde yayılırdı. Her kare bir bölüğü temsil etsin. Her bölükte ortalama 120 asker olurdu. Bu sistem sayesinde ordu güçlü bir saldırı yapabiliyordu fakat esneklikten uzaktı)
Malzemelerden bahsetmişken Roma piyadesinin kullandığı piluma dikkat çekmek istiyorum. Bu cirit benzeri bir mızraktı ve uzun sivri metal bölümün arkasından ahşap kısım gelmekteydi. Ağırlık merkezi çok iyi ayarlanmıştı. Düşmana atıldığında eğer kalkanına veya kendisine saplanırsa ince demir kısım eğiliyor ve kalkandan yahut etten geri sökülemiyordu. Kalkana saplandığını düşünelim. Düşman ya kalkanında koca bir mızrakla savaşmak ya da kalkanını atmak zorunda kalacaktır. Bu da rakip tarafından kolayca kesilmesini sağlar. Olur da pilum hedefi bulamazsa yere düştüğünde yine eğilecek ve düşman onu yerden alarak size geri fırlatamayacaktır. Gerçekten önemli ve ince düşünülmüş bir silah. Bunun yanında uzun ve dikdörtgen scutum kalkanları Roma piyadesini özellikle ok saldırılarından tamamen koruyordu.
(Altta pilum mızrağı)
Buna karşılık Kartaca hafif piyadesi küçük bir kalkan ve küçük bir kılıçla savaşırdı. Kelt ağır piyadeler savaşa zırh yahut deri plakalar kuşanmadan girer, bu cesaretleri ve zırh kullanmayacak kadar deli olmaları düşmana psikolojik baskı kurardı. İki elleriyle kalın kılıçlar kullanırlardı. Kartaca süvarisi ise falkata adı verilen eğimli kılıçlar ya da uzun kılıçlar kullanıyordu.
İlk güçlü çarpışma Ticinus muharebesinde yaşandı. Romalıların daha önce görmediği taktiklerle savaşan Kartacalılar onları şaşırtmayı başarmıştı. Özellikle saldırdıktan sonra geri çekilerek toparlanıp tekrar saldıran Kartaca süvarisi karşısında tutunamadılar ve yenildiler. Daha da önemlisi Scipio bu savaşta ağır yaralandı. Bu önemli bir psikolojik zaferdi.
Bunun üzerine Sempronius Longus göreve getirildi. Hannibal onu iyi tanıyordu. Burada Kartaca istihbaratının başarısından söz etmek gerekir. Gerçekten Roma'nın bütün generalleri ve onların karakterleri hakkında Hannibal bilgi sahibiydi. Longus'un da çabuk sinirlenen ve sabırsız biri olduğunu biliyordu. Bundan sonuna kadar faydalanacaktır.
İki ordu Trebia Nehri önlerinde kamp kurdu. Tarihçilerin anlattığına göre aralarındaki mesafe 60 metre civarıydı. Buna karşılık o dondurucu havada soğuk nehri geçerek karşı tarafa saldırmak cesaret isteyen bir hamleydi. Bu hamle Hannibal'den geldi. Rakibinin çabuk sinirlendiğini bilen Hannibal sabaha karşı küçük bir süvari gücünü nehrin karşı kıyısına geçirdi ve Roma kampına hücum ettirdi. Bu durum Roma kampında büyük paniğe ve kargaşaya neden oldu. Bundan daha önemlisi Longus beklendiği gibi soğukkanlılığını kaybederek adamlarına nehri geçip Kartacalılara saldırmalarını emretti. Kırk bin Roma piyadesi dondurucu nehri geçerek karşı kıyıya çıktı ve takibe başladı.
Hannibal vakit kaybetmeden elinde bulunan o dönemin tankları diyebileceğimiz filleri Roma kanatlarına saldırtarak onları ezdi. Bu kıyımdan kaçmaya çalışan Roma süvarisine ağır Kelt ve Kartaca süvarisi son darbeyi vurdu. İlerleyen saatlerde Roma piyadeleri de nehire doğru sürülerek acımasızca katledildi. O gün savaşa katılan kırk bin Roma askerinden otuz bini yok edilmişti. Buna karşılık Hannibal'in kaybı filler açısından ciddidir. Biri hariç kalan tüm filler kaybedilmişti.
Kazandığı zaferle güçlenen Hannibal Güney'e inmeye devam ediyordu. Roma tarafından görevlendirilen ve emirlerine yeni toplanmış bir ordu verilen konsüller en iyi taktiğin güçlerini bölmek olduğuna karar verdi. Gemnius Doğu kıyısındaki Arriminium'a, Flaminius ise Batı kıyısındaki Arritium'a doğru hareket etti. Ortalarında kalan bölge, sinek ve su dolu bir bataklıktı. Alpleri aşan Hannibal'in bile buradan geçecek kadar deli olmadığını düşündüler. Oysa Hannibal tam da oradan, aralarından geçip gidecekti. Üstelik bu geçiş sırasında bir böcek tarafından ısırılan tek gözü mikrop kapacak ve o gözünü kaybedecektir. Kalan son fil yine bu bataklık yolda ölmüştür. Kim bilir belki bu hareket İkinci Dünya Savaşı'nda Manstein'ın ortaya attığı ve geçilemez denilen Arden ormanlarından geçerek Fransa düzlüklerine çıkmayı amaçlayan saldırıya ilham kaynağı olmuştur.
Sonunda Hannibal, Roma müttefiki Toscana'ya ulaştı ve şehri yakıp yıktı. Bu Roma müttefiklerine verilen çok açık bir mesajdı. Hannibal bölgedeki hayvanları bile kılıçtan geçirdi. Şehir duvarları arkasındaki Romalı Flaminius dehşete düşmüştü. O bu hareketin durdurulamamasının müttefiklerinin gözünde Roma'yı küçük ve güçsüz göstereceğini biliyordu. Hannibal daha sonra ordusunu şehir duvarlarının yakınından geçirerek Flaminius'u dışarı çıkıp meydan savaşı vermesi için kışkırttı. Flaminius'un yemi yutması büyük hata olmuştur.
Flaminius'un şehirde kaldığı süre boyunca, çevre şartlarını iyice öğrenen Hannibal en avantajlı bölgeyi kestirmişti. Ordusunu hızla Trasimene Gölü'nün yukarısında bulunan ormanlık bölgeye kaydırdı. Burası puslu ve zaman zaman sis meydana gelen bir noktaydı. Pusu kurmak için en elverişli ortama sahipti. Üstelik dar bir geçitti. Hannibal uzak tepelere kamp ateşleri yakmak üzere keşif birimlerini gönderdi. Romalıların bulunduğu yerden daha uzakta olduğunu sanmalarını istiyordu. Kamp ateşlerini gören Flaminius Hannibal'in orada kamp kurduğunu düşündü ve Kartaca ordusunu sonunda yakaladığını sandı. Hemen dar geçide keşifçi göndererek güvenli olup olmadığını öğrenmek istedi. Gelen keşifçiler geçidin çok dar olduğunu, pusunun mümkün olmayacağını, etrafta Kartaca askeri göremediklerini söylediler. Bunun üzerine Roma ordusu geçide doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada Flaminius 6000 askere tepeye çıkıp kampa saldırma emri verdi. Fakat kısa bir çatışmanın ardından Hannibal'in piyadeleri dönüp geçide doğru kaçmaya başladılar. Romalılar onları takip etti. Tam o dar yürüyüş yolunda ilerledikleri sırada, yamaçlardan yani tam olarak Roma ordusunun yanından saldırıya geçen Kartaca ordusu askeri tarihin en ünlü pusu saldırılarından birini gerçekleştirdi. Birkaç saat içerisinde içlerinde komutan Flaminius'un da bulunduğu 15 bin Romalı öldürülmüştü. Hannibal bir zafer daha kazandı. Üstelik son iki yılda Roma'ya yaşattığı üçüncü büyük yenilgiydi bu.
Bu yenilgiden sonra “Roma Cumhuriyeti” kolay kolay yapmadığı bir şey yaptı, altı ay ile sınırlı olmak kaydıyla Fabius Maximus'u diktatör atadı. Maximus zeki bir adamdı ve Hannibal'i en güçlü olduğu yerde, savaş meydanında yenmenin çok zor olduğunu anlamıştı. Bunun yerine sıcak savaşa girmeden, onun yiyecek kaynaklarını ve ikmal hatlarını sürekli baltalayarak bir sinir savaşı vermeye karar verdi. Bu durum donanması olmayan Hannibal'in ikmal kaynakları da tüketilince savaş kabiliyetini kaybedeceği üzerine kuruluydu. Bu sistem askeri tarihe ve literatüre “Fabien Taktiği” olarak girmiştir.
(S.P.Q.R Roma Cumhuriyeti'nde Senato'nun simgesiydi. Senatus Populusque Romanus yani Roma Senatosu ve Halkı anlamına geliyordu)
Fakat askeri kanatta bu sistem pek kabul görmedi. Onlar hızlı ve kesin bir sonuç için sabırsızlanıyorlardı. 6 ay sonra Maximus görevden alındı. Bu amaçla Roma'nın o güne değin gördüğü en büyük kuvveti topladılar. Ordunun başında Paullus ve Varro vardı.
İki ordu Cannae'de karşılaştı. Hannibal ordusunu daha önce görülmemiş şekilde dizmişti. Karşısındaki 80 bin kişilik kuvvete karşın elinde sadece 35 bin adam bulunuyordu. Ordusunu ortası ileriye doğru gerilmiş bir yay gibi konumlandırdı. Normalde piyade hatları düz yerleştirilirdi. Fakat Hannibal'in bir planı vardı. Kalabalık Roma ordusunun merkezde oluşturacağı siklet nedeniyle Kartaca merkezinin gerilemeye başlayacağını biliyordu. Gerilediler de. Bunu gören Roma piyadeleri iyice merkeze yüklendi ve kendi kendilerini iyice sıkıştırdılar. Merkezin sürekli gerilemesi neticesinde ileri doğru çıkık olan kısım gerilemiş hatta ordu geriye doğru bir V şeklini almıştı. Romalılar da giderek bu V'nin içerisine gömülüyordu. Daha sonra ilkin Roma kanatlarındaki süvarilere hücum edip onları savaş dışı bırakan Kartaca süvarileri dönerek Roma ordusunun arka hattından saldırıya geçti. Tüm çıkış yolları kapanmıştı. Yaşanan çok büyük bir kıyımdı. 6-7 saat içerisinde 70 bin Romalı yok edildi. Kılıçlar ve mızraklarla kesildiler. Bu savaş askeri literatüre yine yeni kavramlar kazandırdı. Birincisi “imha savaşı” dediğimiz savaş türü. Düşmanı sadece yenmekle kalmayıp onu tamamen imha etmek üzerine kurulan strateji. İkincisi de bizim hilal taktiğine benzeyen V şeklinde taktik geri çekilme ve süvari ile arkadan kuşatarak cepheyi tamamen kuşatma üzerine kurulu taktik manevraları. Bunun Cannae Savaşı'nda ilk defa kullanıldığı düşünülmektedir.
(Birinci resimde Kartacalıların alışılmışın dışında ortadan ileriye doğru gerilmiş yay dizilimi görülmekte (mavi). İkinci resimde ise savaşın ileri safhasında Roma hücumu ile gerileyen merkez ve Roma hatlarının arkasından saldıran süvariler net olarak görülmekte)
Cannae Savaşı Maximus'un başından beri haklı olduğunu ve savaş meydanında Hannibal'in karşısına çıkmanın delilik olduğunu gösterdi. Öte yandan Cannae zaferi Hannibal'in İtalyan yarımadasındaki son zaferidir. Çünkü sürekli savaşmaktan ordusu yorgun düşmüş haldeydi. Roma hala uzak sayılırdı ve elinde kuşatma savaşı yapabilecek imkan ve asker bulunmuyordu. Aslında Hannibal bu zaferden sonra Roma'nın barış isteyeceğini düşünmüştü, tüm umudu bu yöndeydi. Maharbal kendisine Roma'ya saldırmasını teklif etmiş, Hannibal ise bunu reddetmişti. Maharbal bu noktada ona tarihe geçen şu cümleyi söyledi “ Sen zafer kazanmayı biliyorsun Hannibal, ama onu nasıl kullanacağını bilmiyorsun”.
Ben Hannibal'in doğru karar verdiğine inanıyorum. Birlik ve erzak takviyesi olmadan Roma'yı kuşatması imkansızdı. Kuşatsa dahi bunu devam ettirmesi mümkün değildi. Hannibal amacı olan Roma'yı yok etmeye çok yaklaştı. Bir çok zafer kazandı ama sonuçta hedefine ulaşamadı. Roma ile bir barış girişiminde bulunduysa da bu teklif kesin şekilde reddedildi. Hatta Romalılar barış kelimesini bile yasakladı. Fabien Stratejisine tekrar dönerek Hannibal'i savaş meydanında yenmektense ondan fazla dayanmaya karar verdiler. Sonuçta başardılar da.
Bu sefer bir ordu ve komutanın sefer süresince yaptığı tüm savaşları kazansa dahi, seferin genelinde yenilebileceğini göstermiştir. Hannibal bu sefer boyunca Romalıları sürekli bozguna uğratmış, çok ağır kayıplar verdirmiş fakat stratejik hedefine ulaşamamış dolayısıyla yenilmiştir. Bu sebeple Hannibal muzaffer bir mağluptur.
Sonuçta Kartaca'ya dönüşü, kendi taktiklerini kullanan Scipio Afrikanus'un galibiyetleri ile başlayan yenilgiler dönemi ardından şartları çok ağır bir barış anlaşması imzalandı. Daha sonra seçimle başa getirilen Hannibal ekonomiyi düzeltmeyi başardıysa da, Roma baskısı ile görevden alındı. Sonraki yıllarda hayatı sürgünlerde geçti ve “Roma düşmanı” devletlerin askeri danışmanlığı gibi bir rol üstlendi. Sonunda Romalıların kendisini bulduğunu anladığında yüzüğündeki zehri içerek hayatına son verdi. Gebze bölgesinde su getirme çalışmaları sırasında bulunan bir mezarın Hannibal'e ait olduğu düşünülmektedir ve daha öncesinde Atatürk'ün emriyle o bölgeye bir Hannibal anıtı dikilmiştir.
Bu başarısızlıklara rağmen o, tarihteki yerini hak eden bir komutan. Askeri tarihi kökten değiştirdi, iki bin yıl sonra bile kullanılan taktikler geliştirdi, birçok komutanı etkiledi. Atatürk bile Hannibal'i çok iyi incelemiş ve hayranlık duymuştur. Kurtuluş Savaşı süresince Hannibal'in taktiklerini yorumlayarak oluşturduğu taktikler kullanmıştır. En büyük düşmanı Scipio Afrikanus dahi onu, onun taktiklerini kullanarak yenebilmiştir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder