10 Eylül 2015 Perşembe

Tarihin En Mükemmel Harekatlarından Biri ve Bir Vagon

             Daha önce Blitzkrieg doktrini hakkında genel bir yazı yazmıştım. Cüretkarlığı, eş güdüm gerektirmesi, hızlı ve kesin sonuç alacak bir stil olması sebebiyle modern savaş doktrinleri içerisinde en çok tuttuklarımdan biridir. (Örneğin İngiltere'nin Montgomery'si gibi aşırı ihtiyatlı, ikmalleri tamamlayıp neredeyse 3'e 1 üstünlük kurmadan saldırmayan, her cüretkar hamleden kaçınan generallerden oldu bitti sıkılmışımdır.) İşte Blitzkrieg doktrinin en mükemmel şekilde uygulandığı Fransa Seferi de, yine modern savaş tarihinin en mükemmel karma planlarından birine konu olmuştur. Ki karma planların başarılı olma şansı nispeten azdır. Plan karmaşıklaştıkça işlemesi zorlaşır. Savaşın sonlarında aynı coğrafyada Normandiya çıkarmasına engel olmak isteyen Hitler yine generallerinden, kıyıda savunma yapmayı öneren Rommel ile geride kalıp müttefikler ilerledikten sonra çevirerek yok etmeyi öneren Rundstedt'in taktiklerini sentezleyecek fakat bu sefer başarılı olamayacaktır. (Hava üstünlüğünün dramatik ölçüde yitirilmesinin de etkisiyle) 
                 Fransa, statik cephe savaşı devrinin sonlandığını idrak edemeyen ülkelerin başında gelmekteydi. Oysa çağdaş Alman taktisyenler zırhlı birliklerin ve hava desteğinin önemini çok iyi kavramışlar ve tüm yatırımlarını ve üretimlerini bu doğrultuda yeniden planlamışlardı. Fransa ise eski tarz, durağan savunma yöntemlerinde ısrar ettiği gibi, çok büyük bir kaynağı Majino Hattı'nın (Maginot) inşasına ayırıyordu. Bu beton bloklar halinde, büyük top bataryaları yerleştirilmiş, tüm Fransa-Almanya sınırını koruyan adeta bir kale duvarı idi. Aslında denize kadar uzatılmak istense de Belçika buna onay vermemiştir. Bunun yanında dönem askeri uzmanları tarafından “ Piyadelerin bile ilerleyişine olanak vermeyeceği” düşünülen Arden ormanları gibi bölgeleri de korumaz. Savaş sırasında da o bölgeler zayıf birkaç ihtiyat birliği tarafından tutulmuştur. İşte Fransa ve müttefiki İngiltere'nin planı, Alman ordusunun Majino Hattı'na direk saldıramayacağı, Büyük Savaş'ta olduğu gibi, Belçika üzerinden geniş bir yay çizerek Fransa'ya girmeye çalışacağı ön kabulüne dayanıyordu. Dolayısıyla İngiliz seçkin kuvvetlerinden oluşan Yurtdışı Sefer Kuvvetleri ve Fransa'nın seçkin birlikleri Belçika topraklarında mevzilenip Alman saldırısını burada durdurmaya çalışacaktı. 
(Aşağıda kalın kırmızı çizgi Majino Hattı'nı göstermekte) 
image
                Bu şartlar altında Almanya'nın Schlieffen Planı'nı ( I. Dünya Savaşı'nda Belçika üzerinden Fransa'ya girmeyi öngören)  uygulayacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Bu plana göre Belçika'da müttefikleri mağlup eden Alman güçleri Manş'ı paralel katederek Güney'e ilerleyecek ve çevirdiği kuvvetler ile Fransız ana ikmal hatlarının bağlantısını kesecekti. Fakat bu plandan sağır sultanın bile haberi vardı. Savaş öncesi Fransız ve İngiliz birliklerinin yerleşimi de bunu gösteriyor. Hitler de bu planın baskın etkisi yaratmayacağını bildiğinden farklı bir formül yaratılmasını istiyordu. Zaten yenilikçi planlara ilgisi bilinen bir özelliğiydi. Tam o sıralarda bir uçak kazası sonucu Schlieffen Planları'nın düşman eline geçmesi ise, planın belki bir miktar kalan baskın özelliğini de yok etti. Ayrıca bu planların müttefiklerin eline geçmesinin bilerek istendiği, bunun bir yanıltma taktiği olduğunu söyleyenler de vardır. Ki savaşın ileri evresinde haklı çıkarlar. 
                 İşte burada devreye bence Almanların en büyük stratejistlerinden biri, belki de en önemlisi Erich von Manstein girdi. Kendisi piyade ekolünden olmasına rağmen zırhlı savaş mantığını en iyi kavrayan komutanlardan biriydi de aynı zamanda. Yıldırım savaşına ve zırhlıların taktik manevralarının kesin sonuç vereceğine inancı tamdı. O, kimsenin beklemediğini önererek, Arden ormanlarından bir yol açılmasını ve Majino Hattı'nın Kuzey'ini teğet geçerek Fransa düzlüklerine çıkılmasını önermişti. İşte bu Yıldırım Savaşı'nın ta kendisi idi. Meuse nehrini geçen panzerler piyadeyi beklemeden kama harekatına devam edecek ve bir bıçak gibi müttefik kuvvetleri birbirinden ayıracaktı. 
                 Bu planın fazla cüretkar olduğu ise su götürmez. Alman genel kurmayında da özellikle yaşlı ve ihtiyatlı generallerden yoğun karşı çıkışlar olur. Gerçekten de piyade desteği olmadan düşman derinliklerine dalan Alman panzer kolordularının sağ kanadı, müttefiklerin durumu erken sezip Güney yönünde taarruza geçmeleri durumunda korumasız kalacaktır. Bu sebepten onların Schlieffen Planı'nın uygulandığına ikna edilmesi ve mümkün olduğunca Kuzey'de oyalanması gerekir. Bu noktada iki planın birlikte uygulanmasına karar verilmiştir. Alman genel kurmayı müttefiklere resmen sağ gösterip sol vurmuştur. Belçika ve Hollanda yönünde başlayan ilk taarruzlar sonucu Fransız ve İngiliz birlikleri bölgeye gelip yerleşene kadar herhangi bir Luftwaffe bombardımanı olmaması da ayrıca ironiktir. Müttefiklere tuzağın içine düşmeleri için müsaade edilmiştir. Bunun yanında Almanlar bu savaşta, paraşüt indirme harekatları sırasında maket paraşütçüler atarak indirmenin yeri konusunda yanıltma taktikleri de uygulamıştır. 
(Savaş boyunca Fransızların özellikle topçu birliklerini ve tanklarını hedef alan Luftwaffe'nin Stuka, taktik, pike bombardıman uçakları) 
image
             
                İki tarafın gücünü dikkate alırsak müttefik tarafı ağır basar. Piyade sayısı olarak müttefikler Almanlardan iki kata yakın fazladır. Fransızların tankları Alman tanklarına göre daha sağlamdır. O dönemde Almanlar henüz Tiger ve Panther gibi mükemmel tankları üretmeye başlamamışlardı. Fakat daha önce söylediğimiz, Fransa'nın zırhlı kuvvetlerin önemini kavrayamayışı ve statik cephe savunmasında ısrarlı oluşu onlar için ölümcül olmuştur. Zira Alman tanklarının hepsinde tam bir telsiz donanımı mevcutken, Fransız tanklarında sadece emirleri duyabilmeye yarayan bir telsiz sistemi vardı. Dolayısıyla Fransız tankları Alman tarafı kadar eş güdüm içerisinde değildi. Alman zırhlı birlikleri öylesine bir harekat esnekliğine sahipti ki, daha sonra Kuzey Afrika'da “Çöl Tilkisi” lakabı alacak olan, benim de favorilerimden E. Rommel ve kolordusunun lakabı, hayalet kolorduya çıkmıştı. Bazen düşman hatlarında o kadar ileriye gidiyorlardı ki, kendi karargahları bile kolordudan haber alamıyor ve nerede olduğunu bilmiyordu.
                Harekatın başında Alman paraşütçüler filmlere konu olacak bir harekatla önemli köprü başlarını tuttu. Müttefiklerin hareketi tam da beklendiği gibi Kuzey'e yönelmek olmuştu. Luftwaffe'den de (Alman Hava Kuvvetleri) herhangi bir tepki gelmiyordu. Müttefikler gidişattan memnundu. Belirledikleri hatlara da yerleşmişlerdi. Bilmedikleri ise o sırada Arden'lerden panzer kolordularının geçmekte olduğuydu. Eminim Alman genel kurmayı çok gülmüştür o günlerde duruma. 
( Göstermelik Schlieffen Planı'nın Kuzey'den ve Sedan Planı'nın Ardenler üzerinden Güney'den ilerleyişini gösteren harekat haritası - Kırmızı kesik çizgiler Alman ilerleyişlerini göstermekte) 
image
                Sonuçta sayarak sıkmak istemediğim bir dolu harekat ve manevranın sonunda Arden'lerden Fransız düzlüklerine sokulan “kama” başarılı olur ve Manş Denizi'ne ulaşır. Müttefikler bir Alman torbası içerisine alınmıştır. Yakınlardaki tek ikmal veya tahliye noktası Dunkerque Limanı'dır. Beklenen olur ve limana çekilme emri gelir. Bu sırada Manstein panzerleri ile limana 15-16 km uzaklıktadır. Fakat inanması güç biçimde Hitler'den harekatı durdurma emri gelir. Oysa tek bir saldırı ile Britanya'yı askersiz bırakacak şekilde tüm İngiliz ordusu yok edilebilirdi. Bu sırada Churchill de, “Yüzebilen her şeyin” tahliye operasyonuna katılması çağırısını yapıyordu. Gerçekten de balıkçı tekneleri, eski feribotlar, gezi tekneleri dahil İngiltere'de yüzebilen her araç, Kraliyet Hava Kuvvetleri RAF'ın desteğiyle sıkışan orduyu tahliye etmeye gitmiştir. 
               Bu durum hakkında bir kaç farklı görüş vardır. Bazıları Göring'in harekatta hava kuvvetlerinin rolünü arttırmak için, cep içine alınan kuvvetleri hava akınlarıyla yok etmeyi önerdiğini ve Hitler'in bunu kabul ettiğini söyler. Oysa siyasi vasiyetinde söylediklerinden anladığımız kadarıyla Hitler, Dunkerque Limanı'ndan İngiliz birliklerinin çekilmesine, İngiltere ile olası bir barış umudu kovaladığı için izin vermiştir. Bu jest karşılığında İngiliz hükümetinde bir sempati oluşacağını ummuştur. Lakin durum öyle olmamış, Britanya'ya dönen ordu derhal silahlanarak ileride Almanlar'a büyük sorunlar yaşatmıştır. Almanya'nın Britanya Savaşı'nı kazanamamasının ve adayı işgal edememesinin sebebi işte budur. 
               Sonuçta darmadağın durumdaki Fransız ordusu Paris'in Kuzey'inde direniş hatları oluşturmaya çalıştıysa da Blitzkrieg'in önünde bir hat tutmak mümkün değildi. Kurulan her hattın ne kadar sert dirense de kırıldığını gören Fransız General Weygand, hükümete teslim şartlarının görüşülmesi gerektiği iletmişti bile. Bunun yanında panik halinde geri çekilen Fransız askerleri ve gerek korkudan, gerekse Fransızca manipülasyon yayınları yapan Alman radyolarının şehirleri boşaltın çağrılarından dolayı yollara akın eden halk tüm ikmal yollarını felce uğratmıştı. Almanlar 12 gün gibi akıllara durgunluk veren bir sürede tüm müttefik güçlerini cep içerisine almış ve etkisiz kılmış, şimdi de 14 Haziran 1940'da Paris'e girmişti. Paris Alman ordusuna karşı savunulmadı. Şehrin hasar görmemesi için böyle bir yöntem izlendiği söylenir ve bugün bile “Paris'i korumak için kaç Fransız gerekir? - Bilinmiyor hiç denemediler” gibi Avrupa esprilerine konu olur bu durum. 
(İkinci Dünya Savaşı'nın ikonik fotoğraflarından. Fransızlar için acıdır. Fotoğrafta Hitler, kendisine göre sağında mimari konularda çok sık fikir alışverişi yaptığı Albert Speer ve diğer rütbeliler ile Eiffel Kulesi'nin önünde. Albert Speer savaşın sonlarına doğru sürekli müttefik bombardımanına rağmen yeraltı fabrikaları kurarak üretimi devam ettirebilmiş yetenekli bir bakandı.)
image
               
               Vagona gelecek olursak, Fransızlar barış ister fakat Hitler barışın Compiegne ormanında özel bir vagonda yapılmasında ısrarcıdır. Bu vagon Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya ile Fransa arasında yapılan ateşkesin imzalandığı vagondan başkası değildi. Hitler'in kinciliğini sanırım biraz tasavvur ettiniz. Fransızların müzeye kaldırdığı Almanya'nın teslimiyetini simgeleyen bu vagon, Fransızlar tarafından müzeden çıkarıldı, istenen yere getirildi ve Hitler imzayı orada attı. Bu vagon daha sonra Almanya'ya götürülmüş ve 1945'de yenilgi kesinleşmeye başlayınca, Almanya'nın bu vagonda yeni bir teslimiyet anlaşması imzalamasını istemeyen fanatik SS'lerce imha edilmiştir. 
(Aşağıda söz konusu 2419 No'lu Şark Ekspresi vagonu görülmekte. Anlaşmanın imzalandığı gün çekilmiş. Solda da Alman General William Keitel.)
image

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder