1980'lerden başlayarak seksenli yılların ortalarında şiddetlenip, doksanlar ortalarına kadar devam eden terörle mücadele dönemindeki karakol saldırılarını hepimiz gazetelerden ve televizyon haberlerinden biliyoruz. Günümüzde uzaktan kumandalı patlayıcılar nedeniyle yaşadığımız büyük kayıpları o zamanlar karakol baskınları sebebiyle vermekteydik. Bu olaylar ve karşısında alınan-alınmayan önlemler günümüzde halen tartışılmakta. Ben de ailemden insanların, tanıdıkların vs en şiddetli dönemlerde orada askerlik yapması nedeniyle dinlediğim anılar, okuduğum yazılar, izlediğim belgeseller sonucu oluşan düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle bu konunun tartışıldığı internet ortamlarında ilk gördüğüm şey, insanların “bilgileri paylaşmayın kullanabilirler” tarzı söylemleri. Birincisi bu çok gülünç. Çünkü göze kestirilen bir karakolla ilgili istihbari faaliyet saldırıdan çok önce başlar ve en ince ayrıntısına değin sürdürülür. Karakol etrafında hayvan otlatan çoban, yakın köylere inip istihbarat toplamaya çalışan militan, şehir milisi yapılanmasında olup köyde yaşayan köylü bu faaliyetlerin içerisinde olabilir. Engellemek zordur.
Asıl üstünde durulması gereken karakolların vasıflarıdır. Bu karakolların hep, terörle mücadele için değil basit sınır kaçakçılığını önleme amaçlı kurulduğu söylenedurur yetkililer tarafından. Bu doğrudur da. Çünkü karakolların arazi şartlarına göre konumuna bakan bir insan, o konumlarıyla karakolların bir çatışma anında dezavantajlı olacağını anlayabilir. Yani o karakolu oraya yapmamak için asker olmaya bile gerek yoktur. Etrafı dağlarla çevrili çukur ve düz bir araziye karakol yapmak, yükseklerden gelecek her saldırıya açık olmak demektir. Bunun yanında seksenlerde bu karakolların asayişten sorumlu jandarmalar tarafından korunması da eksidir. Çatışmaya girme ve terörle mücadele eğitimi almayan jandarmalar kolay hedeftir. Bu durum daha sonraları karakollara komando takviyesi ile aşılmaya çalışılmıştır.
Karakolların arazideki konumu dedik ki “eşeklerle taşınan ağır silah” kavramı burada ortaya çıkmakta. Bu ağır silahlar, yani etkili menzili 3-4 km bulabilen doçka ağır makineli gibileri, rpg roketatarlar ve havan topları kilit rol oynar. Zira karakoldan basit g3 piyade tüfeği gibi ekipmanlar ile asker o menzile ateş edememektedir. Sadece belirli makineli tüfek yuvaları karşı koyabilir ki onların da roket ve havan ateşi altına alınacağını tahmin etmek güç değildir. Eğer basit bir vur-kaç yapılacaksa ağır makineliler tepelere yerleştirilir ve bu helikopterlerle uçar birlik yardımı gelmesini de engeller. Karakol roket, havan ve ağır makinelilerle dövülür, verilebilecek en büyük hasar verilir ve kaçılır.
Bu kaçış da sistemli bir harekettir. Örgüt, karakola yardım gelebilecek yolları saldırıdan önce mayınlamış ve yüksek yerlere “tepeci” adını verdiği birimleri bırakmıştır. Bu nedenle karadan yardıma giden askerlerimiz de mayınlar sebebiyle kayıplar vermiş yahut çok hayati gecikmelerle karakollara ulaşabilmişlerdir. Tepeci denilen grup çekilme anında da geride kalıp taciz ateşine devam eder ve kaçan büyük gruba zaman kazandırır.
Bazen de taciz ateşi yalnızca bir cepheden gelir. Bu karakoldaki askerlerimizin dikkatini belirli bir noktaya çekmek için yapılır. Birkaç saatlik çatışmadan sonra karakolun dikkatini tamamen o yöne vermesi ve mevzilerini o yöne kaydırmasından sonra tersi yönden karakola yaklaşan militanlar menzile girdiklerinde el bombalarını karakola atarak zaiyat yaratmaya çalışır. Bu şekilde kaçırılan askerlere de rastlanmıştır. Bu strateji ile karakollara yaklaşılacağı zaman, eğer karakolda köpek varsa daha önceden gidilip telli geçiş bölgelerine koku saklayıcı maddeler atılır ( yaygın olarak sarımsak, paket karabiber). Bu şekilde yaklaşacak olanları köpeklerin algılamaması sağlanmaya çalışılır. Bunun yanında karakoldan çıkarak hareketli pusular kuran timlerin nerelere pusu attığı da tespit edilir.
Kısaca verdiğimiz kaybın sebebi bir anda baskın şeklinde gerçekleşen havan, roket ve yaylım ateşidir. Toparlanma ve mevzilenme imkanı bulunamadan verilen kayıp genellikle şehit sayısında belirleyicidir.
Daha sonraları bahsettiğimiz gibi komando takviyesi ve gece uçabilen helikopterlerin envantere katılması ile karakolların mukavemet gücü artsa da, yine de zaman zaman büyük kayıplar verdiğimiz baskınlar yaşadık. Bu durumda bile, askerin dezavantajlı pozisyonuna ve hazırlıksız olduğu anda baskın şeklinde saldırıya uğramasına rağmen gösterdiği savaş kabiliyeti muazzamdan da öte.
Peki hiç doğru bir şey yapılmadı mı bu dönem? Yapıldı. Özellikle 1993 sonrası ordu, karakollarda savunma pozisyonunda kalmaktansa hareketli birliklerle arazide olma ve sıcak takip doktrinlerini benimsedi. Özellikle Osman Pamukoğlu döneminde çok başarılı operasyonlar yapıldı ve savunma pozisyonu bırakılıp saldırıya geçildi. Bu böyledir, asimetrik bir savaş yapan rakibinize karşı bekleyip savunmada kalırsanız nereden ne zaman vuracağını kestiremez ve her seferinde zaiyat verirsiniz. Oysa onun üzerine giderek alışmadığı bir biçimde siz de asimetrik savaş yöntemleri uygularsanız başarılı olursunuz. Nitekim bu operasyonlar sonucunda örgütün saldırı gücü de kesin biçimde kırılmıştır. Daha sonraları bu sistemin terk edilerek yeniden kışlaya ve karakola dönülmesi ile örgüt kendisini toparlama ve vurucu kadrolarını tekrar kurma imkanı bulmuştur.
Peki baskın işaretleri nelerdir?
-Karakol çevresinde olağan dışı hareketler mevcutsa tetikte olunmalı.
-Her zaman o bölgede dolaşan hayvancılar veya çobanlar ortada görünmüyorsa tetikte olunmalı. Tam tersine normalde o bölgede görülmeyen bir takım kimseler veya çobanlar ortaya çıktıysa yine dikkat edilmeli.
-Herkesin takip edeceği bir derbi maçı ya da çok izlenen dizilerin olduğu günler riskli günlerdir.
-Askerlerin çoğunun izinli olduğu bayram dönemleri riskli zamanlardır. Baskın öncesi nöbet değişim saatlerine kadar öğrenen örgüt izinli asker sayısından da haberdar olabilir.
-Gece görüş veya termal kameralarının etkinliğini azaltan sisli, puslu, yağmurlu günler ile Ay'ın olmadığı geceler risklidir.
-Çevre köylerde olağan dışı bir hareket varsa örneğin köyden büyük çoğunluk bir yere gittiyse, çok misafir gelmeye başladıysa risk var demektir.
Bunlar gibi sayısız durum sayılabilir. Kısaca toparlamak gerekirse savunmada kalmak ve ilk insiyatifi düşmana bırakmak kabul edilemez ve mantık dahilinde açıklanamaz bir hatadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder