Birinci Dünya Savaşında ortaya çıkan tanklar, İkinci Dünya Savaşında savaş alanlarının başat gücü haline gelecekti. Müttefik orduları genellikle tankları piyade tümenlerine destek amaçlı dağıtırken, Alman ordusu tankları ölümcül darbeler vuracak bir balyoz gibi kullanabilmek için müstakil tank tümenleri halinde örgütleyecekti.
(Linkte, yazıda bahsi geçecek bazı tank modelleri ile ilgili kısa bilgiler yer almakta :http://keremduranoglu.tumblr.com/post/57173559565 )
Üstelik Almanlar ilk tanklarını, Büyük Savaş sonrası imzaladıkları anlaşmalar sebebiyle tank ve ağır silah üretme konusunda yasaklı oldukları dönemlerde tasarladılar. Hitler bu gizli ar-ge çalışmalarının emrini bizzat vermişti. Sonuçta Alman ordusunun ilk tankı olan Panzer I ortaya çıktı. Bunlar modern savaş alanlarında askeri bir fayda sağlamayacak küçük ve zayıf tanklardı, ağırlıkları sadece 6 tondu. Fakat mekanize güç Hitler'i etkilemeyi başarmıştı. Nitekim Almanların gücü arama serüveni devam etti. Bunları önce Panzer III'ler, hemen ardından daha büyük bir silaha, 75mm'lik topa sahip Panzer IV'ler izledi. Bu aşamada bile Panzer IV ile ağırlıkta 25 tona ulaşılmıştı.
Barbarossa Harekatı'na kadar Panzer IV'ler yeterli telsiz donanımı olmayan, eş güdümden yoksun müttefik tankları karşısında üstünlüklerini korudu. Lakin Doğu'da Almanları büyük bir sürpriz beklemekteydi. Daha ilk çatışmalarda, Rusların elinde Almanlarınkinden daha iyi bir tank olduğu anlaşılmıştı. Aslında mühendislik olarak çok basit ve ilkel olmasına karşın daha iyi zırh koruması, daha büyük bir silah, çamurlu Rus arazilerinde manevra kabiliyetini arttıran daha geniş paletlere sahip olan bu tank aynı zamanda daha hızlıydı da. Basit mühendisliği sayesinde çok kolay üretiliyordu ve çok basit bir eğitimle hayatında motorlu taşıt görmemiş bir köylü bile bu tankın mürettebatı haline gelebiliyordu. Bahsettiğimiz tank tabi ki T-34.
T-34'ler yalnızca ünlü Alman 88mm'lik toplarıyla vurularak etkisiz hale getirilebiliyordu. Bu durum Hitler'e ne kadar büyük o kadar iyi politikasını tanklara da sirayet ettirmesi için gereken fırsatı verdi. 88mm'lik top taşıyan bir tank istiyordu.
İlk büyük tasarımlar Panter, Tiger I ve II tankları idi. Özellikle Tiger II'lerin 70 tonu bulan ağırlıkları nedeniyle mühendislere ciddi problemler yaşattığı bilinmekte. Kaplumbağa modeli olarak bilinen Wolkswagen'ların yaratıcısı olan Ferdinand Porsche'nin prototipi, deneme testleri sırasında elektrikli motorları yandığı için ihaleyi kaybetmişti örneğin. Tiger tanklarının yapım işini Henschel üstlendi.
Tiger'lar birebir mücadelede rakipsizdi. Hatta tek başlarına onlarca düşman tankını yok ettikleri sayısız çatışma kayıtlıdır. Fakat Hitler'in anlamadığı nokta bu tankların büyük ve yavaş oldukları gibi, üretimlerinin de zor ve zahmetli olduğuydu. Yapımları çok pahalıydı ve çok fazla ham madde gerektiriyordu. Mühendislikleri karmaşıktı, savaş alanında tamirleri imkansıza yakındı. Tüm savaş süresince Alman ordusu bu mühendislik harikası tanklardan yalnızca 1300 adet üretebildi. Oysa sadece ABD savaşa 50 bin M4 Sherman sürmüştü.
Müttefikler ise savaşta pratikliğin ve seri üretimin önemini çok iyi kavramıştı. Ne kadar az çeşit silah, o kadar az lojistik problem demekti. Örneğin bu ölümcül Alman tankları ile karşılaşan müttefikler Almanların T-34 tecrübesinde yapmaya çalıştığı gibi durup devasa bir tank üretmeye çalışmadılar. Standart üretimde olan Sherman'lara yine standart üretimde olan İngiliz 17 pounder anti tank topunu takarak basit, üretime ek yük getirmeyen ama Tiger ve Panter tanklarını yok edebilecek ölümcül bir silah elde ettiler. Bu bileşimin unsurları zaten seri üretimde olduğundan ek yedek parça üretimi gibi bir sıkıntı da yaşanmamış oldu. Üstelik M4 gibi mekanik olarak kendisini kanıtlamış, zor bozulan, bozulsa da savaş alanında basitçe tamir edilebilen müttefik silahına karşın; Almanlar 70 tonluk Tiger'ın süspansiyon, hidrolik ve motor arızaları ile uğraşmak zorundaydılar.
(Altta M4 Sherman'a 17 pounder top takılarak yapılmış bir Firefly. Bu tanklardan 2000 adet üretildi.)
Hitler'in büyüklük takıntısı Tiger'la sınırlı kalmadı. Porsche'ye bir kez daha başvuran Hitler ölçülerini kendisinin belirlediği bir tankın üretilmesini istiyordu. Bu tankın ismi Maus'tu. Tankı betimlemek adına daha önceki tanklar için kullanılan ağır tank sınıfı yetersiz kalacaktır. Bu sebeple Maus süper ağır tank olarak anılır. 460 mm kalınlığında çelik zırha sahipti. 128 mm çapında daha önce görülmemiş bir tank topu taşıyordu. Bu büyüklükte bir silahın yaratacağı geri tepmeyi karşılayabilmek için taret iyice büyütüldü. Tüm bu çalışmaların sonunda tank 188 ton ağırlığa ulaştı ki, bu neredeyse 3 Tiger tankına denk geliyordu.
(Maus tankı tam olarak buydu)
Peki bu büyüklükte bir tank savaşta işe yarar mı? İlk bakışta düşmanı psikolojik olarak korkutacağı düşünülebilir. Fakat bu sonsuza kadar sürmezdi. Zırhı ve silahı ne kadar güçlü olursa olsun rakibin korkunç sayı üstünlüğü karşısında şansı, yavaşlığı nedeniyle çok azdı. Müsait zeminde bile bir Maus en fazla saatte 15 km hıza ulaşabiliyordu. Üstelik bu tank her 30 metrede 1 litre mazot gibi akıl almaz bir yakıt tüketimi gerçekleştiriyordu. Dönemin Almanların gerilediği ve petrol sahalarını kaybetmeye başladığı bir periyot olduğunu da düşünürsek gerçekten akla mantığa sığmayan bir projeydi. Operasyon menzili müsait yollar varsa 160 km gibi kısa bir mesafeydi, bu yol bulunmayan bölgelerde 62 km'ye kadar düşüyordu. Zaten büyük maliyet ve ham madde gerektiren bu proje seri üretime asla geçemedi. Yalnızca 2 adet yapılabilen prototipleri de Kummersdorf'da Rusların eline geçti. Birkaç denemeden sonra Ruslar bu makinenin savaşta pratik hiçbir işe yaramayacağına karar vererek onları depolara kaldırdılar. Zaten seri üretime geçseler de muhtemelen yine Alman üretimi olan Elefant modelleri gibi çok fazla işe yaramayan, ham madde ve petrol israfı bir proje olacaklardı.
İster inanın ister inanmayın Hitler'in büyüklük iştahı bunlarla sınırlı değildi. Bir ara tasarlamayı düşündüğü makine akıl sağlığı açısından ciddi ipuçları veriyor bence. Önüne gelen yüzlerce tasarımın içerisinden bir gün öyle bir şey beğendi ki, bunu modern savaş şartları açısından açıklamak çok zordur. Bu makinenin adı Landcruiser P 1500 Monster idi. Açıklamaya çalışırsak, buna karada ilerleyen bir kruvazör yani savaş gemisi diyebiliriz. Sözde 800 mm'lik Gustav topu taşıyacak (birazdan bu konuya geleceğiz), bu ana silah 150 mm'lik küçük toplar ve yine üzerine yerleştirilen uçak savar bataryaları ve makineli tüfek yuvaları ile desteklenecekti. 42 metre uzunluğunda ve 7 metre yüksekliğinde olması düşünülen bu makine 100'den fazla asker tarafından kullanılacaktı. Hitler böyle bir makine yapıp bunu destek birlikleri ve yardımcı tanklarla birlikte kullanmanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüştü.
(Eğer delilik devam ettirilse ve Monster tamamlansa buna benzeyecekti)
Peki bu miktarda çeliği tek bir makine için harcamak ne kadar mantıklıydı? Aynı şekilde boyutları nedeniyle 2500 tonu bile aşacak ağırlığı ile bu silah hangi köprüden geçebilecekti? Nehirler ya da dağlar gibi doğal sınırları nasıl aşacaktı? Zaten gideceği genişlikte yol bulunmayan bu araç toprak ve çoğu zaman çamurlu zeminde batmadan nasıl ilerleyecekti? Bunları da geçelim, bu devasa hedef tahtasını düşman hava saldırılarından nasıl koruyacaktınız? Bu soruları Hitler'in hiç düşünmemesi inanılacak şey değil.. Yine de savaşın son zamanlarına değin, ağır müttefik bombardımanı altında bile üretimi devam ettirebilmiş yetenekli bir bakan olan Albert Speer bu projenin saçmalığını daha erken dönemde fark etti ve projeyi iptal ettirdi.
Uçuk projeler sadece tanklar ile de bitmiyor. Yukarıda bahsettiğimiz Gustav topunu düşünelim. Bu devasa makine Krupp firması tarafından sözde kuşatma savaşlarında ağır tahkimatların ateş altına alınarak tahrip edilmesine yönelik tasarlanmıştı. Fakat ağırlığı sebebiyle ki ağırlığı 1400 ton civarıdır, sadece özel yapım demiryolu üzerinde gidebiliyordu. Üstelik herhangi bir yöne dönemeyen topu bir yöne çevirip ateşe hazır hale getirebilmek için o yöne doğru yeni demiryolu döşenmesi gerekiyordu. Sökülü halde 25 trenle atış alanına getirildikten sonra, ateşe hazır hale gelmesi 90 gün sürüyordu. 30-45 dakikada bir kez ateş edebiliyordu. Yani 700 kg'lik mermileri 40 km uzağa atabilmesi etkileyici olsa bile çok fazla dezavantajı vardı. Bu silah savaşta sadece Sivastopol kuşatmasında kullanıldı ve aşağı yukarı 40 atışta namlusunun tamamen aşınarak kullanılamaz hale geldiği anlaşıldı. Yani 1400 ton ağırlığında çelikten bir çöp…
(Altta Gustav demiryolu topu ve kenardaki insanların küçüklüğü..)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder