Malum çağımız tarih yazımının temeli “demokrasi getirme” üzerine. Dini yayma erken dönem devletler için iyi bir meşruiyet kaynağı idi. Daha sonra sömürgeci ve materyalist devler kısaca “Daha aşağı toplumların kalkınmasını sağlamak ve onları geliştirmek” olarak açıkladı bu toplumlardan pazar yaratma çabalarını. Günümüzde bunun yerini demokrasi aldı.
Yani bazı kavramlar biraz uluslararası meşruiyet ile ilgilidir. İşte tarih, özellikle devletin yazımına müdahil olduğu genel tabiri ile resmi tarih, tam da bunu karşılıyor. Bu meşrulaştırma çabalarıyla çok fazla iç içe giriyor.
Bu sebepten ötürü bizde tarih anlayışının hep eksik olduğunu düşünmüşümdür. Basite indirgemek gerekirse 1453'te Constantinople ele geçirildi bilgisine sahip olmak gerçekten tarih bilmek midir? Aynı şekilde Yavuz Mısır'a lise tarih kitaplarında yazdığı gibi halifeliği almaya mı gitmiştir? O seferin tarihini bilmek insana ne kazandırır? Bunların yerine Yavuz'un derdinin aslında ticaret yolları açısından kilit öneme sahip İskenderiye limanı olduğunu söylemek bu seferin değerini mi azaltacaktır? Aslında azaltmaz, tam tersine günümüz toplumuna gerçek bakış açısını kazandırır. Belki insanlar o zaman tekrar fes takıp sakal bırakmaya özenmek yerine, yürütülen akıllı stratejilerden feyiz alıp yenilerini üretme yoluna gider.
Yani görülüyor ki ya gereksiz bir tarihi ezberliyoruz, ya da hep bizim en haklı, en ulvi amaçlara sahip olduğumuz bir Türk filmi izliyoruz tarih eğitimi açısından.
Toplum olarak tarihte gerçekleştirdiğimiz, yaşadığımız her olaya geçerli bir kılıf bulma, her koşulda bunu haklı ya da doğru olan olarak göstermek zorunda hissetme dürtümüzden kurtulmalıyız. Tarihi olayların sebeplerini doğru anlamak, iyi tahlil etmek ve bunu insanlar ne düşünür korkusu olmadan ders kitaplarına aktarmak topluma yapılacak en büyük iyiliktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder