İzleyiciler

10 Eylül 2015 Perşembe

Hanedan

             Geçtiğimiz Çarşamba günü, ülkemizde çok ses getiren dizilerden Muhteşem Yüzyıl'ı bir de ben izleyeyim dedim. Dizi hakkında bir şey söylemeye gerek yok. Diziler belgesel değildir dolayısıyla size gerçek tarihi öğretme iddiaları yoktur. Beğenirsen izlersin beğenmezsen kanal değiştirirsin. Dolayısıyla ben dizilere, filmlere karşı böyle aşırı tepkiler geliştirilmesine anlam veremiyorum. 
             Konumuza dönecek olursak dizi sadece aklıma Şehzade Mustafa olayını getirdi. Osmanlı hanedanının tarihi açısından Cem Sultan ve Genç Osman ile birlikte en acıklı hikayelerdendir sanırım. Sadece kendi şahsiyeti de değil kardeşleri Bayezid ve Cihangir'in onun çevresinde gelişen hayat hikayeleri de ilginçtir. Bu olayları sağlam anlatımlarla senaryolaştırabilsek keşke. 
               Diziden sonra Mustafa hakkında okumaya başladım. Daha çok insanların onun hakkında yazdıklarını, zaten normal hikayenin çoğunu biliyoruz. Hemen herkes o dönem de, günümüzde de Şehzade Mustafa'nın tahta geçmesi durumunda her şeyin çok farklı olacağına ve devletin duraklama döneminin ötelenebileceğine inanıyor. Hatta devletin varlığını bu güne ulaştırabileceğine kadar götüren var fikirlerini. Ben de kendi adıma tarihteki kırılma noktaları üzerine düşünmeyi hep çok sevmişimdir. Tarihte se, sa yoktur deseler de neler olabileceğini hayal etmek keyifli bir uğraş. 
               Hakkında anlatılanlar, elçilerin aktardıkları ve tasvirleri, ölümünden sonra yazılan ağıtlar ve daha birçok şey Mustafa'nın hiçbir şehzadenin görmediği bir sevgi gördüğünü gösteriyor bizlere. Özellikle Taşlıcalı Yahya'nın onun için yazdığı ağıt insanı oldukça duygulandırır. Zaten sonunu hazırlayan biraz da bu sevgidir. Askerin onu çok sevmesi dolayısı ile ordu ile olan yakınlığı ve halkın ona gelecekteki sultan gözüyle bakması tahtı huzursuz etmiştir. Ayrıca döneminde mizacı ve cesareti ile dedesi Selim'e çokça benzetilirdi. Bu Kanuni'yi özellikle rahatsız etmiş olmalı. Çünkü Selim taht hırsıyla babasını tahttan indirmekten çekinmemiştir.  
              Mustafa'nın gerçekten bir taht hırsı var mıydı? Gerçekten İran Şahı ile mektuplaşıyor muydu bunları bilemiyoruz. Lakin ben bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kendisi öldürüleceği gün çadırına bir okun ucunda atılan mesaj ile uyarılmasına rağmen bu durumu ciddiye almamış ve babasının çadırına gitmiştir. Hatta kapıda silahları kendisinden istendiğinde bile ( dönem teamüllerine göre şehzadeler padişah çadırına silahları ile girebiliyordu) içeri girmekten vazgeçmemiştir. Üstelik dışarıda bekleyen ordu kendisini desteklemeye ve kurtarmaya hazırken. Zira ölümünden sonra çok kızan yeniçeriler Rüstem Paşa'nın kellesini istemiş, paşa ancak Kanuni'nin himayesi ile canını kurtarıp İstanbul'a dönebilmiştir. Ki bu öfkenin yatışması adına paşa görevinden de alınmıştır.
              Ölüm anı hakkında pek çok bilgi mevcut. Çadırda bazı kaynaklara göre 4, bazılarına göre ise 7 tane dilsiz cellat üzerine atlamış Mustafa'nın. Hanedan kanı dökülemeyeceği için boynuna kement geçirmeye çalışmışlar. Fakat cengaver Mustafa çok güçlü olduğu için bir türlü yıkılmamış yere. Hatta kaçmak üzereyken arkasından yetişen ve kendisinin de tanıdığı Zal Mahmud tarafından hançerlendiğine dair söylenceler vardır. Eğer bu doğru ise hanedan kanı dökülmüş demektir. Trajedi Mustafa'nın ölümü ile de bitmiyor. Oğlu Mustafa'dan sonra 7 yaşındaki torunu Mehmed'i de boğdurmuştur Kanuni. İleride kendisine karşı bir intikam savaşına girmesinden çekinmiştir. Mustafa'nın Hürrem Sultan'dan doğma ve doğuştan kambur olan kardeşi Şehzade Cihangir'in de çok sevdiği abisinin ölümüne dayanamayıp kahrından öldüğü söylenir. Günümüz Cihangir semti, bu ölüm üzerine Şehzade Cihangir'in adını yaşatmak için Kanuni tarafından kurdurulmuştur.
               Tekrar tarihteki kırılma meselesine dönecek olursak. Mustafa Sürûrî Efendi'nin deyimi ile “Cihan padişahı babası gibi adil, atası Sultan Selim gibi yavuz ve korkusuz, büyük atası Sultan Mehmet gibi zeki. Devlet-i Aliye'nin gördüğü en parlak şehzade" olan Mustafa tahta geçse ne değişirdi ? Duraklama dönemi gerçekten başlamaz mıydı? Mustafa'nın büyük bir fatih olacağı, Viyana ve hatta belki İtalya dahil pek çok hedefi olabileceği bence doğru bir tespit. Fakat bu hedeflere ulaşılsaydı bile, duraklamadan kurtulma ihtimali olmazdı. Çünkü dönemin getirdiği siyasi vaziyet bir yöneticinin etkisinden çok daha önemlidir çoğu zaman devletler açısından. Kısaca Orta Avrupa dahi fethedilse bu yine de oraların 1900'lü yıllara kadar elimizden hızla çıkmasını engellemezdi. 
                Yine de ben Mustafa'nın donanmaya olan ilgisi sebebiyle coğrafi keşiflerin önemini Kanuni'den çok daha iyi anladığına inanıyorum. Bir ihtimal bu hedefe yönelse işte o zaman tarih akışı gerçekten kırılabilirdi. Yeni Dünya strateji tahtasında önemli bir oyuncu olabilirdi belki devlet. İmparatorluktan sömürgeci devlete evrilebilir, çok geniş bir alana yayılmış kara hakimiyeti yerine etkili donanması ile dünya denizlerinde söz sahibi olabilirdi. Bu durumda elinden kayan ticaret yolları dolayısıyla uğradığı ekonomik zararı telafi edebilir, Britanya gibi aşırı zenginleşen devletlerle mücadelesini sürdürebilirdi. Aksi halde düşürülen hiçbir şehir, fethedilen hiçbir kale kurtaramazdı devleti. Tabi bizimkisi se, sa. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder