İzleyiciler

10 Eylül 2015 Perşembe

Yazıya Dökmeme Hastalığı

           Milletçe yazı ile ilgili bir problemimiz var. Daha doğrusu yazıya dökmeyle ilgili. Yapılan yaşanan şeylerin büyük kısmı kaydedilmiyor ve zamanla yok oluyor bu sebepten. Orta Asya sözlü geleneğinin büyük etkisi var bunda tabi. Yazmak yerine türkü yapıp söylemeyi daha kolay bulmuşuz. Tarihte hep böyle olmuş bu. Osmanlı paşaları (ki nispeten vergi, askeri konular gibi şeylerin kaydını iyi tutabilen bir yapı) bile Hint seferlerine çıkıp döndükten sonra bölge ile ilgili hiçbir şey yazmamışlar. Paşa bir anlat orada neler gördün, ne oldu, örneğin savaş nasıl gelişti. Ne bileyim oranın dağı, denizi, ovası kısaca coğrafyası nasıl? Hiç görmüyoruz bunları. Günlük yaşanılmış resmen. 
            Hala da böyle bu durum. Örneğin rahmetli dedem İstiklal Madalyalı bir gazi. Ben tanışamadım 70'li yıllarda vefat etmiş. Fakat aileden bir kişi de o kadar olay gören adamın anılarını yazmamış anlattırıp. 
(Rahmetli dedem ve ailemizin gururu İstiklal Madalyası) 

          Aynı şekilde yine dayılarımdan birisi Kore gazisi, o da rahmetli oldu. Tabi ki yine anılarını kaydetmeyi akıl edemedik. Bir tek babam 1 seneyle kaçırmış Kıbrıs Harekatını. Neredeyse son yüzyılda yapılan bütün savaşlara asker göndermiş bir aile olacakmışız. Belki onu da yazmazdık. 

2 yorum:

  1. yazıya dökmeme hastalığı hala göçebe kültürün etkisinden kurtulamadığımızı göstermektedir. binyıllarca süren göçebelik adeta genlerimize işlemiştir.
    üniversitelerimizde akademisyen başına düşen makale oranı gelişmiş ülke ortalamalarından çok düşük olması bu hastalığımızdan kurtulamadığımızın en büyük göstergelerindendir.
    yazı yazmayı sevmediğimiz için yazanada mükafat verilmiyordu.devlet yönetimi paşalardan yazı yerine cengaverlik ve zafer bekliyordu.piri reis örneğinde olduğu gibi yazma kelleyi korumuyordu.(piri reis'in başına gelen başka bir yazıda belirttiğiniz geri çekilmeyi bilmediğimiz konusuna da örnek olabilir.portekiz donanmasına saldırmadığı veya geri çekildiği için idam edildi.)
    hint seferi için bir parantez açmak istiyorum.seydi ali reis'in miratül memalik isimli seyahatnamesi bulunmaktadır.istisnalar kaideyi bozmaz tabiki de.
    batılı denizciler sefere çıkarken kaptanın yanında botanikçi, ressam, zoolog, haritacı vs. sanatçı ve bilim insanlarıda oluyordu.her gittikleri yerde not alıp resim çizdiler ki bu şekilde dünyanın bilinmezlerini çözdüler.bizde ise seferler yalnızca askeri kafayla yapılırdı.
    bitirmeden birde soru sorayım.marco polo doğuyu anlatan kitap yazmasaydı kristof kolomb gizemli ve zengin doğuya gitmek için gemi, adam, ve ikna edebileceği kraliçe isabella bulabilirmiydi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorunuza bir olay üzerinden direk siyah ya da beyaz şeklinde cevap verilemeyecek olsa da, cevabı içerisinde aslında. Bu da bir diğer özelliğimize işaret eder. Biz büyük yolların küçük ama üst üste atılan adımlarla aşılacağını, sonuca böyle ulaşılacağını anlayamıyoruz. Önemsiz gibi görülen her şey, medeniyet dediğimiz insanlığın ortak zenginliğine eklenen her kırıntı bu yolda atılan bir adım. Dil, din, ırk fark etmeksizin insanlık camiasının attığı her adım bir diğerinin, üzerine konulacak bir sonraki adımın çıkış noktası olmuş zaman boyunca.

      Sil