İzleyiciler

10 Eylül 2015 Perşembe

Tarih Algımız

              Tarih algımızın bozuk olduğunu düşünmüşümdür her zaman. Yazmıştım bu meseleyle ilgili daha önce ki herkes bu meselenin farkında zaten. Sebebi bakış açısı ve muhakeme yeteneği kazandırmaktan yoksun eğitim sistemi olabilir. 1453'de İstanbul alındı temelinde bir tarih öğrenimi söz konusu okullarımızda. Tarihi çok seven ben bile uyuklardım lise tarih derslerinde örneğin. Çünkü amaçsız, gereksiz, ezber bilgilerle dolu bir içerikten ibaretti. 
               x yılında şurayı aldık, y yılında şu savaşı yaptık, z yılında da şurayı düşürdük diye giden olaylar. Peki ne için yaptık? Nasıl teşkilatlandık? Medeniyete ve modern dünyaya ne katkımız oldu? 
              Çok iddialıyım bu konuda, tarihi şahsiyetlerini ve kurduğu devletleri bizimki kadar az tanıyan bir millet daha yoktur. Dolayısıyla bugünümüzün sağlıksızlığı altında biraz da bu yatar. Mohaç Savaşı'nı iman gücü ve kılıçla kazandığını sanan insanlar, bugün Batı karşısındaki durumumuzun nedenlerini elbette doğru tahlil edemez. 
              Yine siyasi rüzgara göre değişen, kişisel görüşlere çok bağlı anlatımlar yüzünden genellikle bir tarihi şahsiyet ya göklere çıkartılır ya da yerin dibine sokulur bizde. 
              Burada da insanlara anlatım tarzının ve öğretme şeklinin sakatlığını görürüz. Siz insanlara örneğin harf devrimini, Atatürk şu tarihte Arap harflerini kaldırıp Latin harflerini getirdi diye anlatırsanız, onlar da ne gerek vardı buna diyebilirler. Çünkü ortada hiçbir şey yokmuş ve Atatürk durup dururken iş olsun diye bu devrimi yapmış gibi bir mana çıkar ortaya. Atatürk'ün devrimci zekasını ortaya çıkarmak için her şeyi tek başına o düşünmüş gibi göstermek amacı güden bu yaklaşım aslında tam tersine devrimleri temelsizleştirmekten başka işe yaramıyor ne yazık ki. 
                Biz koca Fatih'i de İstanbul'un fethi ile tanıyoruz. Gemileri karadan yürütmese belki bu kadar popüler olmazdı ayrıca (tabiri caizse). Takip ettiği ve birçoğunu yarattığı teknik gelişimler, ilk ateşli silahlara sahip düzenli orduya komuta ediyor oluşu, kültür birikimi, birçok farklı dil bilmesi, İskender'in felsefesini kavramış olması, sanata önem vermesi pek bilinen şeyler değil. Biliyorsunuz Fatih o dönem kendi portresini çizdirmiştir. Dönemine göre oldukça ileri bir şey bu. Hatta sarayın duvarlarına da resimler yaptırmış fakat bunların üzeri daha sonra oğlu tarafından haram denilerek kapattırılmıştır. Hep iddia ederim, Fatih daha uzun yaşasa idi, Osmanlı kültürel açıdan bambaşka bir devlet olurdu ve bugün Avrupa da ondan 3.Roma olarak bahsederdi. Ne yazık ki ondan sonra bu ivme tam tersine döndü, devlet bir Doğu devleti pozisyonuna girdi.
                  Çok tartışılan isimlerden II.Abdülhamid.. Kimilerine göre Kızıl Sultan, baskıcı, canavar, kan dökücü bir insandır. Muhafazakar kesimde ise dindar, din devleti peşinde biri. Bana göre ise büyük bir padişahtır Abdülhamid. Kendisini seven muhafazakarların bile pek sahiplenmediği icraatlarından örnek verirsek, modern eğitim veren okulları yaygınlaştırmaya çalışması ve kız çocuklarının da eğitim almalarını sağlayabilmek adına kız okullarına önem vermesini gösterebiliriz. Bunlar o kadar önemli adımlardır ki. Bunun yanında tahta geçtiğinde zaten dağılma eşiğinde olan Osmanlı Devleti'ni 33 sene ayakta tutması dehasını zaten yeterince gösterir. 
                   Tartışılacak işleri yok mudur? Elbette vardır. Fakat bunları dönemin şartları ve bir imparatorluğun dağılma sancıları ile birlikte düşünmek gerekir. Sultan, en azından halkı mümkün olduğunca barış içerisinde yaşatmaya çalışmış, önemli bir denge politikası gütmüştü. Sırf bunun kıymeti bile azımsanamaz. Azınlıklar üzerindeki politik hamleleri ise yine dağılma süreci çerçevesinde düşünülmeli. Yani şu açıdan bakmak gerek, evet bazı baskıcı tutumlarını yadırgıyorum ve beğenmiyorum mesela, ama o dönem hanedan ve devleti devam ettirmek açısından bakarsak bunlar kendisine göre doğru hamlelerdir. 
                  Bunların dışında II.Mahmud gibi çok çok çok önemli bir padişahı ne kadar tanıyoruz? Büyük bir ıslahatçı olan, bu topraklardaki ilk modern tıp okulunu kuran, aynı şekilde ilk modern harp akademimiz diyebileceğimiz Mekteb-i Harbiye'yi kuran O'dur örneğin. Eğitim alanında, medreseleri tamamen kaldırmaya gücü yetmese de modern ilkokulları kurdurması önemlidir. Keza döneminde ilkokul eğitimi de zorunlu hale gelmişti. Başta kaldığı dönemin imparatorluğun en buhranlı zamanlarını yaşadığı yıllar olduğu düşünülürse, bu yeniliklerin önemi daha iyi anlaşılır bence. Askeri alanda da önemli yenilikler yapmaya çalıştı ve Sekban-ı Cedid'i, yani modern Avrupa askeri sistemine uygun olarak eğitim gören yeni orduyu kurdu. Padişah kılık kıyafet ile ilgili de reformlar yaptı. Örneğin fes ilk kez o tarihlerde devlet memurları ve askerler tarafından giyilmeye başlandı. 
                 Ek olarak Kanuni Sultan Süleyman'ı ele alalım. En sevilen ve en büyük kabul edilen padişah olmasına rağmen ben diğerleri kadar tutmam mesela. Öncelikle zaten gücünün zirvesinde bir imparatorluk devraldı. İdari teşkilat ve mali yapıda daha sonraki dönemlerde imparatorluğu çöküşe götürecek uygulamaları oldu. Piri Reis gibi zaten tek tük ortaya çıkan insanlardan birini boğdurması ayrı bir talihsizliktir. Üstelik bunun Yeni Dünya keşfedilirken, bu  coğrafyalardan Avrupa'ya altın ve gümüş yağarken gerçekleştirilmiş olması daha da büyük talihsizlik. Kanuni adının neden verildiğini de anlamak güç. Avrupa Muhteşem Süleyman der mesela ve bence de uygunu odur. İhtişamı açısından haklı bir lakaptır. İlber Ortaylı çıkardığı kanunların çokluğunu fethedilen toprakların çokluğuna bağlar örneğin. Her fethedilen arazi için yeni kanunname çıkarılmasından dolayı haliyle döneminde fazla kanun yapılmıştır. Bu onu Kanuni diye anılacak bir düzenleyici ve yasa yapıcı yapar mı şüpheli.  
                   Kanuni dönemi ile ilgili söylenen en klişe lafı hatırlayalım “Akdeniz Türk gölü oldu”. Sardinya, Messina, Malta, Sicilya, Kıbrıs ve Korsika'yı geçtim daha Girit'i bile elinde bulunduramayan bir devlet Akdeniz'i nasıl göl yapar ben bunu henüz çözebilmiş değilim. Aynı şekilde Hint Okyanusu'na açılma girişimleri de Portekizliler tarafından bastırıldı ve başarı elde edilemedi. Viyana kuşatıldı fakat alınamadı. Alman seferi düzenlendi, ta Almanya'ya kadar 200 bine yakın asker götürüldü ve hiçbir tatmin edici şey elde edilemeden geri dönüldü. Tabi siz Kanuni'nin Şarlken'e yazdığı mektupla övünüyor olabilirsiniz ama sırf mektup için 200 bin kişi oraya götürüldüyse yazık. Zira devletin hazinesine yıkıcı etkisi olan bu seferin maliyetinin çıkarılabilmesi pek kolay olmamıştı. Bu durum iktisadi sistemde günü kurtarma önlemlerine başvurulması sonucu, ilerde iktisadi ve idari yapının bozulması şeklinde sonuç verdi. Örneğin IV.Murad devrinde %40-50'leri bulan devalüasyonlar yaşanması ve devlet zenginliğinin yarı yarıya azalması hep bunların sonucudur. Kısaca Alman seferinin uzun vadede kazananı Mohaç Meydan Savaşı dersine iyi çalışan ve Osmanlı ile kaybedeceği kesin olan bir meydan muharebesine girmekten kaçınan Şarlken'dir. 
                   Kendisine evlad-ı Osmanlı diyen bir takım tiplerin ona buna Bizans tohumu deyip durmasına aslında değinmek bile istemiyorum. Fakat Osmanlı medeniyeti her şeyiyle Bizans'ın mirasçısıdır. Kuruluş döneminde Köse Mihal'den tutun, Orhan Bey'in eşine kadar.. Devlet teşkilatı, ordu teşkilatı hatta harem bile klasik Türk adetlerinden farklı ve Bizans medeniyetinin izlerini taşıyan şeylerdir. Ardılı olduğun medeniyete bu kadar sığ bakmak çok cahilane bir şey doğrusu.  
                    Sonuç olarak şu tarihte şurayı aldık, bu tarihte buraya yürüdük tarihinin bizi getirdiği nokta en çok fetheden en büyüktür yargısı ne yazık ki. Üstelik her alanda mevcudu oldukça fazla olan hurafecilerin şöyle kazandık böyle kazandık diye hurafelerle doldurarak insanlara anlattıkları zaferler nedeniyle bu kazanımları da düzgün muhakeme edemiyoruz. 
                  Tarih konusundaki bu eksikliğimiz bizi günümüz medeni dünyasında da zor durumda bırakıyor. Tüm Batı'nın acıyarak baktığı Anadolu ve geniş çapta Doğu insanı kendi hayal aleminde Batı'ya yukarıdan bakıyor. Parlak devirlerindeki bilim ve tekniği elde tutan pozisyonunu kaybeden Doğu, Batı karşısında kesin bir yenilgiye uğradığını kabul edip, şapkasını önüne koyarak hatalarını bulmak yerine hala Fransa'ya tuvaleti biz götürdük kafasında ısrar ederse sonu pek iyi değil. Medeni dünya bu Orta Doğu çıbanıyla çok fazla yaşamaz. Özellikle Orta Doğucuların meşguliyeti de Batı üretimi silahlarla Batı ile savaşmaktan öteye gidemez. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder